14 Haziran 2013 Cuma

Hoşgörü ve Tahammülsüzlük üzerine...

           Aslında bunlardan önce egoizm üzerine yazmak isterdim;bunları yazmak istedim ama ben.
"Öteki" leştirmeye çalıştığımız her insan için.Kendi çerçevemizin dar sınırlarından bakarak  "başka" olan insanları görmeme çabamız için.Herkesi aynılaştırmaya çalıştığımız için. Farklılıkları kabul edemeyişimiz için,insani değerleri nasıl olup da unuttuğumuz için.
        Empati kavramının yitmeye başladığı şu zamanlarda,kimsenin kimseyi dinlemediği,herkesin "kendi"ni konuştuğu şu aralarda değerlerimizi nasıl da kaybettiğimizi görmek öyle hüzün verici ki.Küçüğünden büyüğüne,politikasından,duygusalına...
      Önce "tahammülsüz"lük üzerine olsun.Kimsenin kimseyi duymaması,kimsenin kimsenin eleştirilerini dinlememesi herkesin kendini konuşması,ötekine ve hatta başkasına katlanamaması üzerine olsun.Başkasından kasıt kendimizin dışındaki,ötekinden kasıt kendimizin ve başkasının karşısındaki.Sen ve benim dışındaki bizden olmayan,doğru söylesin söylemesin,doğru eylesin eylemesin hep suçlu olan,her daim  eleştirilecek,yargılanacak olan.Kendimize benzetemediğimiz.
     Geçenlerde bir toplantıda müthiş olmayan bir sessizlik ortamında telefon çaldı.Benimki değildi.Özellikle belirtmek istedim;benimki olsa da bir şey değişecek miydi.(Sözlerim kendimi savunuyormuşum hissiyatı verecekti ne yazık ki)Toplantıda bulunan herkes bakışlarını telefonu çalan kişiye yöneltti.Taa ki telefon susuncaya kadar.Telefon sustuğunda ise bakışlar yerini sözlere bıraktı(telefon açık bırakılırmıymış falan filan) Bu muydu yani.Herkes biliyor olmalı mıydı öyle bir ortamda telefonun sesinin kısılması gerektiğini.Bilmiyor da olabilirdi ,yahut daha güçlü seçenek olan unutmuş da olabilirdi.Bu boyuttaki tahammül edemeyişin nedeni neydi.Altı üstü 10 saniye çalan telefon sesi,insanları neden bu kadar rahatsız etmişti. Eleştiri sesleri telefonun sesinden daha çok ve daha uzun süreli olmamış mıydı.Neydi bu tahammülsüzlük,ortada bir cinayet vardı da belki, orada bulunan bazılarımız görmemiştik.Neden bu kadar katlanamamaya başladık birbirimize...
     Bir de şöyle bir tahammülsüzlük var ki onu da yazmak istedim.Başkası ona tüm iyi niyetiyle tavsiyede bulunurken  bana,çocuğuma karışmasın diyen ancak kendisi  başkalarına onlarca tavsiyede bulunanlar.E siz başkasına karışmıyor musunuz.O zaman sizden onlara ne.O zaman kimse kimseye bir tavsiyede bulunmasın mı,kimse kimseyi ilgilendirmesin bencilce mi bir hayat olsun.Korkunç...
  İNSANIN BİR AKIL AYNASI OLMALI,ÖNCE ONA BAKIP SONRA KONUŞMALI.
     Hoşgörü üzerine..Sanırım en iyi gençlerle sürekli içiçe yaşayan bilir  kültürel değişmeyi.Ben de bunlardan biriyim.Her yıl aynı yaş grubundaki değişmeyi gözleriyle görenlerden.Tevazunun yerini nasıl da sinsi sinsi gösterişe bırakışını,hoşgörünün gönüllerden yavaş yavaş çıktığını,bencilliğin son safhalara doğru ilerlediğini ve en azından benim içiçe yaşadığım gençliğin bunların farkında olmayışını gözleriyle görenlerdenim.Normal olanın öyle olduğunu sanıyorlar.Kesinlikle onları suçlayamayız.Tabii ki istisna,pırıl pırıl gençlerimiz de var onları dışında tutuyorum.Pek çok kez karşılaştığım bir tutum var ki,hoşgörülü olmamak.İki farklı sınıf tartışmışlar,sanki aralarında iktidar savaşı var.Tamam tartışmışınız bitmiş,affedin birbirinizi olsun bitsin,devam ettirmenin gereği nedir.Herkes farklıdır.Her toplum,her kültür,her aile,her birey.Ortak düşünceleriniz olmayabilir,ancak siz aynı gerçekliğin üyelerisiniz.Ve bir gün hepimiz öleceğiz.Ne gereği var aradaki farklılıkları ön plana çıkarıp çıkarıp aynılıkları arka plana atmaya.
 HOŞ GÖRMÜYORSAN LOŞ BİR YAŞAM SÜRÜYORSUNDUR.
 Ne kadar dağınık bir yazı oldu.Ordan burdan.O kadar uzun bir yazı var ki beynimin kıvrımlarında gezinen oraya kayıtlı buraya kayıtsız.Kafamın içi bebek bulamacı.Vıcık vıcık.Oradaki harflerden yakaladığım temel kavramlar..
BİRLİK OLMAK.YARGILAMAMAK.YADIRGAMAMAK.SAMİMİYET.SAHİCİLİK.İYİ NİYET.VE ERDEMLER...
Eğitim sistemine matematik,fen,sosyal...den önce  bencilliği öldüren,erdemleri güçlendiren hoşgörüyü aşılayan dersler konulmalı sanki.Yoksa bu çocuklar bu kavramları kaybedecek..Kimisi çılgın bir yarışın içinde,kimisi boşluğun içinde yitip gidecek..Yeni nesillerin kurduğu bir dünya ürkütücü bilimkurgu filmlerine mi benzeyecek.Öyle mekanik,öyle duygusuz,öyle hep banacı.
         

Bir kitap ve gereksiz bir konu..

             Tenefüs aralarında okumak için akıcı konusu olan,yalın kitaplar her daim ihtiyaç duyduklarımdan.İnternetten bir alışveriş sitesinden eşimin bir kaç parça bir şey almasını fırsat bilerek birkaç kitap ekleyeyim dedim bende.Ahmet Ümit hep okuyayım dediğim ama bir türlü okuyamadıklarımdandı.İki ayrı hikaye anlatan kitabını görünce tam da bana göre dedim attım sepete.Gelir gelmez elimdeki kitabı bile bitirmeden ,başladım bir taraftan okumaya. "Bir ses böler geceyi" adlı kısmıyla başladım.En son seçeceğim kitabımı seçmişim bilmiyorum ama ne kadar gereksiz ne kadar endirek ne kadar dolandırıpduran bir hikayeydi öyle.Roman dediğinin elbetteki gereksizliğinden söz edilemez,seni çeker ya da çekmez,seversin ya da sevmezsin ama yok bu böyle bir şey değil.Bir kere insanlara bir öğretiyi,düşünceyi görüşü açıklamak  istiyorsan hiç öyle karakterler bulup dolandıra dolandıra anlatmanın bir gereği yok,hadi anlatıyorsun bari biraz düzgün bir sonlandırış yap,onu da yapamıyorsun diyelim o zaman öyle bir hikaye hiç yazma.Yani neden özellikle bir yaşam biçimi anlatılırken insanların kültürel yapıları fişlenerek sanki deşifre ediyormuş havasında bir hikaye yazma gereği duyar insan bilemiyorum.Bölük bölük insanlığı paramparça yapmak için mi.Ne bir hikayeydi ne bir roman ne makale ne bileyim ucundan bucundan araştırmalarla yazılmış,bunu da yazmış olayım diye yazılmış bir kitaptı sanki.Bir kaç kitabını daha okuyayım bakalım belki de ben anlamamışımdır.

7 Haziran 2013 Cuma

Hoşgeldin Hayatımıza...

     Anne olmak,bir insanın büyümesinde payının olması tarif edilemeyecek bir şey;ancak buna yakın bir duygu daha var ki  o daha da farklı  bir şey.İkinci kez hala oldum ben. Küçük bilmişim,Egoşum kadar çok seveceğim minik bir hanımefendi katıldı hayatımıza. 4 Haziran Salı 2013 sabahı.Sahi küçük bilmiş abi mi oldu şimdi. Yahu daha geçen gün anlatmıyor muydu Gıdılı'ya(Kızılay) nasıl gittiğini.Ne ara geçti bunca yıl. En son ikiydi  de hadi iki olabilirdi de 5 yıl ne çabuk geçti gitti. Tamam abi oldu,olmuş olabilir ama sanırım ailenin en küçük üyesi yüreğimde hep Egoşcuk olarak kalıcak.Evet evet 30 yaşına geldiğinde de.Ne kadar yanında olamasam da hatta çoğunlukla uzaklarda olsam da  telefonda konuşmayı sevmiyor olsa da yani sesini bile zor duysam da her daim özlemekteyim. Yüreğimin çengelindesiniz.Şimdi iki oldunuz.
     Halasının ikinci tanesi,İnci tanesi,hoşgeldin hayatımıza ,güzel günlerin olsun şu hayatta.Geleceğin aydınlık,zihnin,yüreğin,vicdanın hür,sağlığın yerinde,huzurun yanında olsun.Barışın hüküm sürdüğü,hoşgörünün yayıldığı,azınlık çoğunluk kavramlarının ortadan kalktığı,demokrasinin sadece kavramsal olarak kullanılmadığı,tek bir bütün oluşturabildiğimiz, bir Dünya'ya büyümen umuduyla. 
    Biz büyüyoruz,çocuklarımız büyüyor..