25 Aralık 2013 Çarşamba

Şu aralar bizim evde.....

En çok "ceviz adam"şarkısı dinleniliyor ve ailece söyleniliyor.
En çok "adıdı"adlı oyunla, "kırda yemek yemek" adlı oyunlar oynanıyor.
En çok "elbisemi giymeyeceğim,bööle cıbıl cıbıl dolaşacağım"söylemleriyle kaçan minnak kovalanıyor,yakalanıyor,karşı komşunun hayali bebeği ağlıyor,gülüyorlarıyla üst baş giydiriliyor.
En çok "Küçük vak vak ile Yüz hayvan"kitapları okunuyor.
En çok "anne"kelimesi söyleniyor.
En çok "Owlie boo"da hayvan hareket ettiriliyor.
En çok "ördek" seviliyor.(Eddi ördeğe verdik diye mi acep bilmiyorum:()
En çok  "Ezgi,Defne,Ece" bebek aranıyor.Kaybolup duruyorlar evde.
En çok ,minnak anneyle -anneyle minnak yanyana yatıp,masal izleyip,sohbet edip- birlikte uyuyor.(Baba kişisii duy sesimiii) Hem de park yatağın içinde uyuyoruz,ayaklarım dışarda kala kala üşüyo,  yazık banaa.
En çok öğle uykularına geçiş mama sandelyesinde sağlanıyor.(Çoğu zaman sağlanamıyor)
En çok annneea ve baaababababababa şarkıları söyleniyor minnak tarafından.
En çok cep telefonundaki kedi konuşsun isteniyor.(kızım cep telefonumu eline alıp,ben kilidini açtıktan sonra girip,o minnak parmaklarıyla kaydırma yaparak konuşan kediyi bulup çift tıklayıp açıyo,demek ki zihninde bi kamera var)
En çok mısır nişastası tükeniyor.
En çok çok çok çok seni  seviyorum sözcükleri söyleniyor,sıkı sıkı kucaklaşılıyor...

Bir küçük alerji geçti evimizden...

Evet galiba egzamayı kovmayı başarabildik, en azından şimdilik. İki buçuk aydır her gün hayatımızın içindeydi de kendisi.Daha önce de bahsettiğim gibi önce pütürlü bir cilt yüzeyiyle başlamış sonrasında özellikle kollarında olmak üzere demir para büyüklüğünde kızarıklıklara dönüşmüş  sonrasında da yer yer yara olmuştu(kaşımaktan)Peki  neler yaptık.
1.Öncelikle iki farklı doktora götürerek alerjik bir vaka olduğundan emin olduk.
2.Doktorumuz biri ağızdan damla olmak üç ilaç verdi.Merhemlerden biri kaşıntı içindi.Diğeri kortizonlu, tedavi edici bir merhemdi.Damlayı hiç kullanmadım.Kortizonlu kremin dörtte biri kadarını kullandım,gerektiğinde çok ağır olduğunda üst üste üç gün az miktarda egzamalı olan yerlerin üzerine sürerek.Diğer kaşıntı için olan kremin ise dörtte üçü kadarını kullandım.Aslında kortizonlu kremin pek bi faydası olduğunu da hiç söyleyemem.
3.Mustelanın doğduğundan beri kulağı,ağız çevresi gibi kuruluklarında da kullanmış olduğum atopik ciltler için nemlendirici kremini her üç dört günde bir sürdüm.
4. Her gün,evet evet neredeyse her gün mısır nişastalı banyo.Çok yorucu bir süreç evet ama sonucu tatmin edici. Bebek banyo küvetini yeniden çıkardım,içine su doldurdum iki fincan kadar mısır nişastası kattım,sürebildiğim kadar egzamalı yerlerine su ile karıştırıp krem şekline getirip sürdüm.
5.Susam yağı.Yine oynadığı banyo küvetinin içine damlattım.Vücudunun her yerine vücudu ıslakken sürdüm. Bazen sadece egzamalı yerlerine sürdüm.
6.Deterjan;Amwayın bebek deterjanını ile çamaşırlarını en az 50 derecede yıkadım.Bazen iki kez durulama yaptırdım.Artık yapmıyorum.
7.Yünlü,polar gibi kaşındırabilecek giysiler giydirmedim.Evde mümkün olduğunca ince giydirdim.
8.Tırnaklarını kaşıntılı olan egzamaları kanatıp yara haline getirmesin diye mümkün olduğunca  kısacık kestim.
9.Bir ara yumurta vermedim egzama devam edince tekrar vermeye başladım.İki haftadır da süt vermiyorum.Yerine devam sütü içiyor. Bir iki hafta sonra süte geri döneceğim.Bakalım onla ilgisi varmıymış göreceğim.
10.Sarımsak;ben çok istikrarlı  olamadım;ama sarımsağın bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi nedeniyle sık sık fırınlanarak falan verilirse daha kısa zamanda geçebiliyormuş.
       Çok şükür ki -şimdilik diyebiliyorum tabii henüz kısa bir zaman oldu -atlattık gibi.Önlem olarak mısır nişastalı banyoya,organik organicare'dı sanırım şampuana,zeytınyağlı sabuna devam.
        Bu arada kızımın hassas cilt genleri çok hassas cilde sahip anneme,egzamayla yıllardır mücadele etmiş teyzeme mi çekmiş ne....

17 Aralık 2013 Salı

adıdıı..

           Acımış,dünkü oyunumuzun ismi olsa olsa "adıdı" olurdu.Oyun şöyle oynanıyor: Bebi kişisi elini anne kişisine uzatıp özellikle baş parmak ve işaret parmak aralığını gösterip "adıdı" diyor.Anne kişisi "oo adıdımı" diyor,elindeki diş fırçasını diğer elinde tuttuğu kaşığın içine sürüyor "getir getir ilaç süreyim ben oraya"diyerek fırçayı eline sürüyor sonrasında cupcake kağıdı ile üzerini örtüyor."Geçtiiii" diyor.Bebinin de "ooodu" deyip onaylamasıyla ilk döngü tamamlanıyor.Bu döngü 1002981237 kadar kez devam ediyor.Sonra anne kişisi e artık dayanamayacağım diyerek "hadi anneye banyo yaptır kızım,bu sabun ,bu da şampuan olsun hıh bu da banyo lifi olsun" diyerek elinin uzanabildiği her nesneyi banyoyla ilişkilendiriyor. Sonrasında bebi kişisi anneyi yıkıyor yıkıyor yıkıyor.Taaa ki saçlarını yoluk yoluk yapana dek. Sonra anne kişisi kendini havluya sarıyor  da , zor kurtarıyor canını.Biter mi sonra tekrar ilk oyunumuza dönüp devam ediyoruz akşama....Araya  muffin ve çay arasını  sıkıştırıyoruz da biraz dinlenme arası oluyor.
     Bi de kitabının arkasındaki bir masal resminde cadı resmi vardı.Cadı dedim.Şimdi kendi kendine getirip getirip aynı kitabı "annee dadııı men goktu" diyor.Kitabı atıyor.Niye korktu bilmiyorum ki. Cadıya cici cici yaptık,üzerine diş fırçası sürdükte biraz biraz oyun haline getirdik. Şimdi sadece oyun olarak  gokkuyo.

15 Aralık 2013 Pazar

Sevgili çöp arabası!

  Yaklaşık iki hafta  önceydi. Bebiyi her zamanki gibi  uykuya hazırlıyordum ancak bebi bir türlü uykuya hazırlanmıyordu.Hadi kızım uyuyalım; bak aydede de uyumuş,kuşlar uyumuş,çiçekler uyumuş,uyumuş da uyumuş modundaydık,derken bir ses geldi dışardan o an benimde "aa çöp arabası geldi bak duydun mu sesini, çabuk uyuyalım" diyeceğim tuttu.İşte ben aslında o an altın sözcüklerimizi bulmuşum da haberim yokmuş.Ve sonrasında  bir çöp arabası furyasıdır gidiyor bizim evde.Çöp arabası geliyormuş çabuk üstümüzü giyinelim,çöp arabası geliyor  uyuyalım hadi, falan filan. Aslında sadece bu iki durum için kullanıyoruz. Akşam uykuları ve banyo sonrası üst baş giyiminde.Bu da yeterli ki zaten. Evet evet biliyorum  çocukcağızıma korkuyu öğretiyoruz,pek de iyi etmiyoruz ama öcü devrinden  gelmiş  geçmiş bir devrin çocuğu olarak pek de korkak bir kişilik olduğumu söyleyemem.Zaten az biraz büyüsün çöp arabasını göstereceğim ve korku nesnesiyle tanışmış olacak,korkacak bir şey olmadığını da görecek ;böylece korku nesnelerinin gereksiz hayatını işgal ettiğini de öğrenecek aslında.Bir taşla iki kuş mu vuruyorum ne:) Pek de korkmuyor zaten,yakındır yemez bu numarayı da.
  Sevgili çöp kamyonumuz,bizim evin dili ile çöp arabamız sen ne menem
bişiimissin meğer...

13 Aralık 2013 Cuma

Aggında pek güzelmiş:)

-Boynundaki beyaz şey ne kızım?
...Aggı(atkı)
-Elindeki ne?
...Apga(şapka)
-Ne içmek istiyorsun?
...Ta(çay)
-Ne oldu güzel kızım?
Dede kucağında,aggısıyla,karla yılın ilk tanışması
...Düttü(düştü)
Babasına seslenirken
..Atgıııı atgıııı(Aşkım aşkım) deti(getir)
Bebeğini severken
...Ecciiii Ecciiii(ciciii ciciii)
O kim
..Ege
  Bugün duudagül teyzenlerde eline alıp bezi sehpanın tozunu almışın,sonrada gardropun tozunu alıp off demişin:)

11 Aralık 2013 Çarşamba

Nonnunma....

-Kızım ne yaptın?
...Nonnunma
-Ben veya babası öpünce
...Ödtü ödtü
-Bebeğine ne yapıyorsun?
..Icı ıcı
-Sen kaç yaşındasın?
..iti
-Kaç tane ördek var sayalım hadi
...bi iti üç
-Bize şarkı söyler misin?
...anneeeeee anneeeee bababababababaaaaabaaaaa
-Nereye gidelim
...Pağka
-Aaaa bu ne
...Ağka(ağaçkakan)
-Ne yapayım bunu
...Dök dök
-kim geldi bize
annanne,dede,deyde(teyze)
-Dede ne yapıyor
...Dede uyuyu


1 Aralık 2013 Pazar

2 yaşa yaklaşırken..

     Emziği bırakmak ve iki yaşa yaklaşmak bir de üzerine atopik dermatit korkunç bir üçlü oldu şu aralar. Bir de üzerine balık burcu olmanın ağlaklığı eklenince değmeyin keyfimize(!) Evet evet bir çocuk büyütmek çok kolay değil zaten ancak bence en zorlandığımız dönemlerden biri de şu aralar.Aaa bir de gelecek azı dişler var tabii ki. Geçecek inşallah bunlarda. Zaten zaman bu kadar hızlı geçerken aksini düşünmek hata olur. O kadar çabuk büyümüş ki minik meleğim inanamıyorum bazen. Eski fotoğraflarına baktığımda-o anın tadını ne kadar çıkarmaya çalışmış olsam da- ne ara büyümüş demekten alıkoyamıyorum kendimi.
bunu kim yaptıııııııııı:)))iki miki yaş sendrom mendrom.
    Şu aralar atopik dermatitle uğraşıyoruz demiştim. Yaklaşık ekimin 15inden beri cilt yüzeyinde hafif kabartılarla başlayan sonra ufak sivilcelere dönen ve iki hafta öncede bir kaç yerinde kabuklaşan lezyonlar.Her gün  mısır nişastalı ılık banyolar,şampuanı haftada ikiye düşürmeler,kullanılan bir iki ilaç,zeytınyağlı sabuna geçiş,banyo sonrası susam yağları,çamaşırlarını iki defa durulamalar derken oldukça azalttık. Çamaşır deterjanını  da amway ile değiştirince umarım bu işi ufaktan çözeriz. Hassas ciltli kızım benim.
    Sınav yap oku analiz et dönemini bitirdik.İlk sınavlar bitti.Ne olacak bu çocuklar bilmiyorum.Pek çoğu sorumsuz,pek çoğu umursamaz.Üzülüyorum.Öğretmenliğe başladığım ilk yıllardaki öğrencilerle şimdikiler arasında öyle farklar var ki..Ya gelecek nesiller."Her limanda bir sevgilin olacak anlayışından,her noktada bir sevgilin olacak anlayışında mı olacaklar" Okulda o kadar çok sınav tekrar edildi ki.Hatta buna rağmen başarısı yüzde elliyi geçmeyen sınıflar var. 2 sayfaya çalışmayan öğrenciler. Ortak sınavlar.Gündemde dershanelerin kapatılması.Hayırlısı.
    Belki annemler gelicek şu ara.Ah ne iyi olacak mini bidi için.Bizim için.Çocuk kalabalıkla büyüyor bu bir gerçek. Diğer türlü de büyüyor ama seni de olman gerekenden iki kat hızla büyüterek.
    Geçenlerde Defne Miranın bir yaş doğumgünüydü.Oysa yeni doğmamış mıydı.Kutlu olsun yeni yaşın Defneciğim.Sağlıklı ömrün olsun.
    Ece,Ezgi,Defne,Aroş bir kızımız daha geliyor Ayfer teyzemizin İdil,Ece ya da başkaca bir isimle..Sağlıkla doğsun inşallah. Hepimiz aynı mahallede otursaydık,küçük küçük müstakil evlerimiz önlerinde kocaman bahçelerimiz olsaydı.Ege,Mete............  şen çocuklu mahalle olurdu adı mahallemizin. Bir sürü çocuk olsaydı.Tıpkı çocukluğumuzdaki gibi hayaller dünyasında yaşasalardı. Ne de güzel olurdu.
    Tez zamanda görüşmek ümidiyle sevgili blokkk.
Not:Kızım 13,5 kilo.Bir sürü kelime söylüyor yazıcam da ne zaman bilmiyom.En çok kullandıkları tabiiki annee,baabba bi de aç bi de ottu,hu(su).En sevmediğim ottu(otur):) en sevdiğim ucu(kuzu)  bide oodu(oldu) olmadıysa vay halimede:) Anneciğim sen yat uyu,keyfine bak türü cümleler kuracak mı dersiniz hıh:)
Simidimin şaşkın ortağı..sabah sabah
 

18 Kasım 2013 Pazartesi

sabah sabah...

     Bir haftadır emzik almayan kızım,daha bir büyüdü sanki,hali tavırları...Çocuk olmaya az kaldı ne de olsa.Önceki akşam vak vak eddi,vak vak eddi(ördek emziğini ısırmış yavrularına götürmüş) diye ağlasa da emzik olayını sanırım kapattık.İtiraf ediyorum o anne yanım kararımdan az daha caydıracaktı beni.Zor tuttum.
Birazdan okula gideceğim,bir kaç fotoğraf olsun baba köyünden,memleketten...



17 Kasım 2013 Pazar

Emziği bırakmada 4.gün

Kızım 14 kasımda patlamış emziklerini istemeyerek emziği bıraktı.Bugün 4.gün oldu ve 4 gündür emziksiz uyuyor.Gece emziğini istemedin,o gece uyumakta çok zorlandın.Sağına döndün,soluna döndün,anlattım.Büyüdüğünü söyledim,düşündün yattın, yapamadın kalktın.Tekrar yattın ve uyudun. Bir devrin daha sonuna geldik.Büyüyorsun tatlı kızım hızla büyüyorsun.

10 Kasım 2013 Pazar

dönüş.....

 Uzun oldu bu ara hem de çok.Yaz tatili,ardından evi taşıma, yeni evde internet altyapısı olmayışı, sonunda vınnı alışımız ancak ardından bayram tatili.......
 Öyle büyüdün ki bebeğim,küçük bir birey oldun artık.Kendi tercihlerin,isteklerin var.Kendini daha iyi kontrol edebiliyor daha bütüncül düşünebiliyorsun.18.ayla birlikte ben büyüdüm dedin adeta.Konuşman oldukça ilerledi.Yap boz parçalarını yapabilir  oldun,ufak çaplı evcilik oynamaya başladın,ayakkabını giyebiliyor,dişini fırçalıyor,yelek kazak gibi giysileri büyük ölçüde giyebiliyorsun.Yemeğini istersen çok güzel yiyebiliyorsun. Hatta akşam yemeklerini çoğu kez ben hiç karışmadan kendin yiyorsun,artık yere ve üstüne daha az döküyorsun doğru yoldasın:)  Kaslarını daha iyi kullanabiliyorsun.Hemen hemen her şeyi anlıyorsun.
   Kelimelerin
uu:su   uzu;kuzu   ho ho:köpek  edi;kedi    ödek;ördek  ek:ekmek     ede:pepe  aca;amca  uk;ufuk  ala;hala    ede:ege   ak:ayakkabı   oda:orada   ok;yok bazen de evet olarak kullanıyorsun  ittii:bitti  dütü;düştü   eet:evet     öh öhö:hasta olmuş   ee ee:uyumuş  ogku:okul gaga:karga   ooo:eller yukarı kalkarak  baba maça gitti demek  aba;abla o da;o da üt:süt anne,baba,dede at:at   o da odamı:o da ordaymış  abi:abi
köpek nasıl yapıyor;ho ho 
inek nasıl ses çıkarıyor:ööööö
kuzu nasıl ses çıkarıyor:eeeeeeee
kanguru nasıl yapıyor; op op
kurt nasıl yapıyor:uuuu
çekirge nasıl yapıyor;op op(zıplama haretketiyle) aklıma gelenler.Çok güzel konuşuyorsun telefonda hareketler,mimikler tamam da kelimeler de anlaşılsa olucak bu iş.
     Dil gelişiminin yanısıra sosyal yönden de oldukça yol katettiğini söyleyebilirim;herkese hoşçakal yapıyorsun,seninle ilgilenmelerini istiyorsun ve bunun için artık daha çok çaba sarfediyorsun,bir nazlı bir cilveli bakıyorsun.Örneğin dün bir markette gördüğümü lise öğrencisi çocuğa dönüp dönüp gülümsedin,el salladın e tabii çocuğun karşılık vermesi imkansızdı artık.Yalnız o seninle iletişime geçince  de nazlı nazlı utanıyor gibi yapıyorsun çok tatlı oluyorsun.
  Tam bir kitap sevdalısısın alıp getiriyor okumamı istiyorsun. Mesela diyorum ki artık ablaya ne olmuş ö hö ö hö diyorsun.Annesiona ne vermiş diyorum.U u diyorsun.Kardeşleri ne yapmış diyorum ooo diyerek başını tutuyorsun. Sayfaları çevirip kendin anlatabiliyorsun olayları ,bi tek ben anlasam da:)
  Hayvanlara, bebeklere bayılıyorsun.
  Dans ediyorsun:Ellerini yukarı kaldırıp parmak şıklatıyor,alkış yaparak dönüyorsun.
  En çok sevdiğin çizgi film;Üçüzler   En çok sevdiğin yemek;bezelye,köfte  En çok sevdiğin kitap: Yedi karga
  Gezmek en büyük tutkun hala.
  Kalemle karalamalar yapıyorsun.
  Sanırım tuvalet eğitimi için hazırsın ama itiraf ediyorum ben hazır değilim.Aslında 6 aylıkken bile tuvalete tutar gibi tutup ee eh dediğimde yapıyordun da ben pek üstüne gidemedim.Aslında alıştırmak istemedim sen de hep tuvalete yapma beklentisi olmasın diye.İşte çalışan anne olmanın olumsuz  bir yanı bu.Ama hala hadi git tuvaletini oraya yap dediğimizde gidip oraya yapıyorsun.Şİmdi bir de lazımlık aldık,hadi kızım artık  çişini kak.anı buraya yapacaksın deyince hemencik oturdun ve ıh ıh yapmaya başladın. Çok şekersin çoook.

14 Haziran 2013 Cuma

Hoşgörü ve Tahammülsüzlük üzerine...

           Aslında bunlardan önce egoizm üzerine yazmak isterdim;bunları yazmak istedim ama ben.
"Öteki" leştirmeye çalıştığımız her insan için.Kendi çerçevemizin dar sınırlarından bakarak  "başka" olan insanları görmeme çabamız için.Herkesi aynılaştırmaya çalıştığımız için. Farklılıkları kabul edemeyişimiz için,insani değerleri nasıl olup da unuttuğumuz için.
        Empati kavramının yitmeye başladığı şu zamanlarda,kimsenin kimseyi dinlemediği,herkesin "kendi"ni konuştuğu şu aralarda değerlerimizi nasıl da kaybettiğimizi görmek öyle hüzün verici ki.Küçüğünden büyüğüne,politikasından,duygusalına...
      Önce "tahammülsüz"lük üzerine olsun.Kimsenin kimseyi duymaması,kimsenin kimsenin eleştirilerini dinlememesi herkesin kendini konuşması,ötekine ve hatta başkasına katlanamaması üzerine olsun.Başkasından kasıt kendimizin dışındaki,ötekinden kasıt kendimizin ve başkasının karşısındaki.Sen ve benim dışındaki bizden olmayan,doğru söylesin söylemesin,doğru eylesin eylemesin hep suçlu olan,her daim  eleştirilecek,yargılanacak olan.Kendimize benzetemediğimiz.
     Geçenlerde bir toplantıda müthiş olmayan bir sessizlik ortamında telefon çaldı.Benimki değildi.Özellikle belirtmek istedim;benimki olsa da bir şey değişecek miydi.(Sözlerim kendimi savunuyormuşum hissiyatı verecekti ne yazık ki)Toplantıda bulunan herkes bakışlarını telefonu çalan kişiye yöneltti.Taa ki telefon susuncaya kadar.Telefon sustuğunda ise bakışlar yerini sözlere bıraktı(telefon açık bırakılırmıymış falan filan) Bu muydu yani.Herkes biliyor olmalı mıydı öyle bir ortamda telefonun sesinin kısılması gerektiğini.Bilmiyor da olabilirdi ,yahut daha güçlü seçenek olan unutmuş da olabilirdi.Bu boyuttaki tahammül edemeyişin nedeni neydi.Altı üstü 10 saniye çalan telefon sesi,insanları neden bu kadar rahatsız etmişti. Eleştiri sesleri telefonun sesinden daha çok ve daha uzun süreli olmamış mıydı.Neydi bu tahammülsüzlük,ortada bir cinayet vardı da belki, orada bulunan bazılarımız görmemiştik.Neden bu kadar katlanamamaya başladık birbirimize...
     Bir de şöyle bir tahammülsüzlük var ki onu da yazmak istedim.Başkası ona tüm iyi niyetiyle tavsiyede bulunurken  bana,çocuğuma karışmasın diyen ancak kendisi  başkalarına onlarca tavsiyede bulunanlar.E siz başkasına karışmıyor musunuz.O zaman sizden onlara ne.O zaman kimse kimseye bir tavsiyede bulunmasın mı,kimse kimseyi ilgilendirmesin bencilce mi bir hayat olsun.Korkunç...
  İNSANIN BİR AKIL AYNASI OLMALI,ÖNCE ONA BAKIP SONRA KONUŞMALI.
     Hoşgörü üzerine..Sanırım en iyi gençlerle sürekli içiçe yaşayan bilir  kültürel değişmeyi.Ben de bunlardan biriyim.Her yıl aynı yaş grubundaki değişmeyi gözleriyle görenlerden.Tevazunun yerini nasıl da sinsi sinsi gösterişe bırakışını,hoşgörünün gönüllerden yavaş yavaş çıktığını,bencilliğin son safhalara doğru ilerlediğini ve en azından benim içiçe yaşadığım gençliğin bunların farkında olmayışını gözleriyle görenlerdenim.Normal olanın öyle olduğunu sanıyorlar.Kesinlikle onları suçlayamayız.Tabii ki istisna,pırıl pırıl gençlerimiz de var onları dışında tutuyorum.Pek çok kez karşılaştığım bir tutum var ki,hoşgörülü olmamak.İki farklı sınıf tartışmışlar,sanki aralarında iktidar savaşı var.Tamam tartışmışınız bitmiş,affedin birbirinizi olsun bitsin,devam ettirmenin gereği nedir.Herkes farklıdır.Her toplum,her kültür,her aile,her birey.Ortak düşünceleriniz olmayabilir,ancak siz aynı gerçekliğin üyelerisiniz.Ve bir gün hepimiz öleceğiz.Ne gereği var aradaki farklılıkları ön plana çıkarıp çıkarıp aynılıkları arka plana atmaya.
 HOŞ GÖRMÜYORSAN LOŞ BİR YAŞAM SÜRÜYORSUNDUR.
 Ne kadar dağınık bir yazı oldu.Ordan burdan.O kadar uzun bir yazı var ki beynimin kıvrımlarında gezinen oraya kayıtlı buraya kayıtsız.Kafamın içi bebek bulamacı.Vıcık vıcık.Oradaki harflerden yakaladığım temel kavramlar..
BİRLİK OLMAK.YARGILAMAMAK.YADIRGAMAMAK.SAMİMİYET.SAHİCİLİK.İYİ NİYET.VE ERDEMLER...
Eğitim sistemine matematik,fen,sosyal...den önce  bencilliği öldüren,erdemleri güçlendiren hoşgörüyü aşılayan dersler konulmalı sanki.Yoksa bu çocuklar bu kavramları kaybedecek..Kimisi çılgın bir yarışın içinde,kimisi boşluğun içinde yitip gidecek..Yeni nesillerin kurduğu bir dünya ürkütücü bilimkurgu filmlerine mi benzeyecek.Öyle mekanik,öyle duygusuz,öyle hep banacı.
         

Bir kitap ve gereksiz bir konu..

             Tenefüs aralarında okumak için akıcı konusu olan,yalın kitaplar her daim ihtiyaç duyduklarımdan.İnternetten bir alışveriş sitesinden eşimin bir kaç parça bir şey almasını fırsat bilerek birkaç kitap ekleyeyim dedim bende.Ahmet Ümit hep okuyayım dediğim ama bir türlü okuyamadıklarımdandı.İki ayrı hikaye anlatan kitabını görünce tam da bana göre dedim attım sepete.Gelir gelmez elimdeki kitabı bile bitirmeden ,başladım bir taraftan okumaya. "Bir ses böler geceyi" adlı kısmıyla başladım.En son seçeceğim kitabımı seçmişim bilmiyorum ama ne kadar gereksiz ne kadar endirek ne kadar dolandırıpduran bir hikayeydi öyle.Roman dediğinin elbetteki gereksizliğinden söz edilemez,seni çeker ya da çekmez,seversin ya da sevmezsin ama yok bu böyle bir şey değil.Bir kere insanlara bir öğretiyi,düşünceyi görüşü açıklamak  istiyorsan hiç öyle karakterler bulup dolandıra dolandıra anlatmanın bir gereği yok,hadi anlatıyorsun bari biraz düzgün bir sonlandırış yap,onu da yapamıyorsun diyelim o zaman öyle bir hikaye hiç yazma.Yani neden özellikle bir yaşam biçimi anlatılırken insanların kültürel yapıları fişlenerek sanki deşifre ediyormuş havasında bir hikaye yazma gereği duyar insan bilemiyorum.Bölük bölük insanlığı paramparça yapmak için mi.Ne bir hikayeydi ne bir roman ne makale ne bileyim ucundan bucundan araştırmalarla yazılmış,bunu da yazmış olayım diye yazılmış bir kitaptı sanki.Bir kaç kitabını daha okuyayım bakalım belki de ben anlamamışımdır.

7 Haziran 2013 Cuma

Hoşgeldin Hayatımıza...

     Anne olmak,bir insanın büyümesinde payının olması tarif edilemeyecek bir şey;ancak buna yakın bir duygu daha var ki  o daha da farklı  bir şey.İkinci kez hala oldum ben. Küçük bilmişim,Egoşum kadar çok seveceğim minik bir hanımefendi katıldı hayatımıza. 4 Haziran Salı 2013 sabahı.Sahi küçük bilmiş abi mi oldu şimdi. Yahu daha geçen gün anlatmıyor muydu Gıdılı'ya(Kızılay) nasıl gittiğini.Ne ara geçti bunca yıl. En son ikiydi  de hadi iki olabilirdi de 5 yıl ne çabuk geçti gitti. Tamam abi oldu,olmuş olabilir ama sanırım ailenin en küçük üyesi yüreğimde hep Egoşcuk olarak kalıcak.Evet evet 30 yaşına geldiğinde de.Ne kadar yanında olamasam da hatta çoğunlukla uzaklarda olsam da  telefonda konuşmayı sevmiyor olsa da yani sesini bile zor duysam da her daim özlemekteyim. Yüreğimin çengelindesiniz.Şimdi iki oldunuz.
     Halasının ikinci tanesi,İnci tanesi,hoşgeldin hayatımıza ,güzel günlerin olsun şu hayatta.Geleceğin aydınlık,zihnin,yüreğin,vicdanın hür,sağlığın yerinde,huzurun yanında olsun.Barışın hüküm sürdüğü,hoşgörünün yayıldığı,azınlık çoğunluk kavramlarının ortadan kalktığı,demokrasinin sadece kavramsal olarak kullanılmadığı,tek bir bütün oluşturabildiğimiz, bir Dünya'ya büyümen umuduyla. 
    Biz büyüyoruz,çocuklarımız büyüyor..

27 Mayıs 2013 Pazartesi

Sevdiklerin...


Bebeklerin...
Sokak sokak gezmek...
Bisikletin..
Park...(En çok salıncak)
Pepee..(Zulu kahvaltı ediyor)
Twinkle twinkle,finger family,arı vız vız,bak bir varmış bir yokmuş...
İnsanlarla iletişimde bulunmak..İlgi görmek.Balkondan gelene gidene,en çok da çocuklara bağırmak.
Bebek arabaları..(Özel bir ilgin var)
Kitaplar...(Her türlüsünü de seviyorsun,şu aralar anne bebek dergileri favorin)
Semmoş Teyzenlere gitmek...
Köpekler,kediler...
Biblo bebek(siyahilere ayrı bir ilgin var)
Şu aralar çilek..
Banyo yapmak..
Koltukta oturmak..
Diş fırçalamak..
Her türlü krem..(Öyle seviyorsun ki kaç kere, kremleri tadına bakamadan elinden aldık)
Çekmece boşaltmak..
Kolye takmak(Daha doğrusu uzun  bir ipi olan her türlü nesneyi boynuna geçirmek)
Etrafı silmek..

Sevmediklerin...


Bebeğinin üzerindeki elbiseler..
Çıplak ayakla banyo zemininde durmak...
Yumurtanın beyazını parçalanmamış olarak yemek...
Toto üzeri düşüp durmak...
Kararmış cep telefonu ekranı..(ekran kilidine geçmiş)
Ellerine,kollarına yoğurt,bal gibi yiyecek bulaşması..
Saçlarına takılmış çıtlı tokalar..(genelde çıkarıyorsun)
Başından aşağıya su dökülmesi(Banyo keyfinin kabusu,ağlamıyorsun da huysuzlanıyorsun bu kısımda)

23 Mayıs 2013 Perşembe

Maymun iştah değil de ne!

        Hiçbir şeyden çekmedim şu maymun iştahtan çektiğimden başka.Zaten daha bebekken,küçücükken,ufacıkken belli etmişim iştah durumumu.Yemeyen,yediğini çıkaran,sonrasında da yanağında dakikalar hatta saatlerce bekleten bir çocuk olmuş çıkmışım annemin başına.O çok sabırlı annemin-ama gerçekten evliya sabrı vardır kendisinde-bile sınırlarını zorlamış,sabır taşı ne ise onu çatlatmıştım.
          Bir gün yine sofradayken , ağzıma bir lokmayı almış evirip çevirip bir yanağımın içine iyice yerleştirmiş , kıtlık durumunda kullanmak üzere orada  bekletiyorken ,annemin defalarca söylediği "hadi yut kızım" nidalarını duymamazlıktan gelmiş ve başıma gelecekleri artık hak etmiş bir haldeyken ,   yanağımda bir çatal acısıyla irkilmiştim. Amanın yanağıma annem çatal batırmıştı!Ben ne olduğunu anlayamadan,o acıyla ağzımın içinde turşu kıvamına gelmekte olan lokmayı yutuvermiştim.Anneciğim iyiki de bu eylemi gerçekleştirmiş  diyorum şimdilerde,o gün bugün sorun yok.Çiğniyor ve yutuyorum.Bu iştah problemini bu alanda nispeten çözmüş olsak da diğer alanlar da ı ıııh.Maymun iştahlının tekiyim galiba. Napiim olmuyor,düzeltemedim.Çok çabaladım,bak bu alana yoğunlaş dedim kendime,pek motive oldum ama yok olmadı. Yarım yarım her daldayım.Daldan dalayım.Bütünleşme sorunum var hayatla.Şimdi sıralayayım da yarımlarımı hak ver sende bana blogcum,kafama vur hatta, işte o zaman belki değişme gösterir şu gariban.Yok yok sen en iyisi ilerde bana hep hatırlat da yarımlarım,ı tamamlayabildiğim kadar tamamlayayım bari.
      Şİmdi önce resimle başlayayım, bir zamanlar bende bir resim sevdası vardı ki sanki  doğuştan ressam olmak için yaratılmışım da haberim yokmuş yani.Kara kalem,yağlıboya yahut suluboya resimleri pek de  güzel yapabilirdim.Yani ver eline boyasın.Evet evet güzel bir hobi olabilirdi. Önce iyice araştırdım,internetten ilgili siteleri buldum,okudum ettim sonra da aldım elime kağıdı kalemi,boyayı,en son tuali bile.Başladım çiziktirmeye,eh fena da değildim.Bi kaç kara kalem çalışma yaparak ressamlık kariyerimi noktaladım. Ama hep istedim resim kursuna gitmeyi,inşallah bir gün yapabilirim,bütünleyebilirim bu alanı.Bu bir.

    Bir zamanlarda gitar merakı başladı bende hem de nasıl.Sanırsın Angel Romero falan olucam. Kafaya koymuşum ya önce alt yapıyı oluşturdum hem de köy şartlarında yaşadığım dönemlerde. İntenetten gerekli kaynakları edindim,çok okudum kavramlar terimler notalar falan filan.İşin yine teorik kısmını hallettikten sonra gitarımı da aldım başladım tıngır mıngırlara,günde bazen beş altı saat çalıştığım oldu. Resim kadar yetenekli olmasam da bu alanda eğitimle bi şeyler çıkabilirim diye düşündüm kendimden. Bayağı da oldu.Basit parçaları falan çalabilir hale geldim kendi kendime,arpej falan bile öğrendim hani.Amaa gelgelim sonuna yok evlenince attım gitarı tv ünitesinin sol yanına,o bana bakar oldu ben ona.Garibimin sesi bile çıkmaz oldu. Ünlü müzisyenler kervanına katılamadan kariyerim sona erdi.Bu da iki.Bu alandaki kariyer yokluğuma üniversite yıllarındayken saza merak salmamı,evdeki sazı tamir ettirip çalmak için okuduğum yere götürüp,kursa yazılıp bi ders gidip sonra devam etmemişliğimi de ekleyebilirim
   Yine üniversite yıllarımdaki kariyer başlangıçlarıma-sonu yok çünkü- fotoğraçılık kulübübünün yönetim kurulunda olup,fotoğrafçılık kurslarına katılıp,teorik kısmını öğrenip bir tane fotoğraf çekmediğimi de ekleyebilirim. Şimdi teorik kısmını bile hatırlamıyorum.Yine bu yıllara tiyatro kulübüne girip,ara ara devam edip -çok keyifliydi eğitim süreci-oyun çıkaracağımızda çıktığımı da belirtirim.Yok valla ağaç rolünü vermemişlerdi hem oyun bile belli değildi ben çıkarken.Neyseki lise yıllarında tiyatroda oynarak bu alanda ki kariyer açığımı ve maymun iştahımı kapatmışım:9Bunlar da üç,dört,beşinciler.
    Köy yerindeyken -aslında ilçeydi ama 4000 kişyle ilçe mi olur canım-Photoshopa merak salmışlığım var sonra. Yine aynı teorik aşamalardan geçtikten sonra ki bunu daha çok pratikte deneme yanılma yoluyla halletmeye çalıştım  ünlü bir fotoğraf düzenleyici olma yoluna girmişliğimde var benim. Kendimi Pisa Kulesinin önüne koymuşluğum bile var.He heyt katman matman hepsini halletmiştim.Hatta geçenlerde burada fotoğrafçıya kızın fotoğrafını çektirmeye gittik.Neyse annemler falan çekildik. Sonra adam dedi hepsinden en az dört tane basabiliyorum,ben bunları photoshoplucam falan o da emek istiyor,şu kadar para. Yapacağı iş de bilgisayardaki hazır şablonlara bizim cüceyi kesmek,piksellemek(Böyle bişi mi deniyo acaba o işleme)gibi yöntemlerle şablona aktarmak. Yani uğraşşan 15 dk.elin alışıksa 10 dk. Yahu kızın fotoğrafından dört taneyi anladık hadi,dağıtırız annenne,babanne falan.Ya annemlerle olan fotoğrafını napicaz.Konuya komşuya mı vericez.Dicektim ben de yaparım da bu işlemi,düzgün çeken fotoğraf makinemiz yok.Tabii demedim,emeğe saygı.Neysekariyer hayatımı epeyce bir fotoğraf düzenleyerek bitirdim,tabii üstüne ne programlar çıktı şimdilerde ama ben kariyerimi sonlandırdığım için takip etmiyorum:)Altıncı oldu.

   Bi aralarda keçeye falan merak salmışlığım var,bir de değişik dekoratif ürünler yapmaya,kumaştan,değişik materyallerden falan. Bunları da araştırdım ve aldım tabii ki.Bi patates kafa oyuncağı,plastik taşlardan bir ağaç,kemik taşdevri tokasını yaparak keçe bulamayı bu işlerde kullanmak üzere aldığım üç polar battaniyeyi -birinin yarısı yok-kaldırdım rafa.Yedinci bu da.

   Sonra bi aralar şeker hamurlu cicili bicili kurabiye ve pastalara el atayım dedim. Hemen geçtim netin başına araştır,oku,gece rüyalarında muhteşem pastalar yap falan derken teorik boyut tamamdı.Hakkımı yemeyim çok çalıştım bu konuda çok. Sonra kalıplar falan aldım.Hatta bulamayıp buralarda oyun hamurlarına şekil vermek için kullanılan kalıplardan aldım.Yaptım mı yaptım.Hem de ilkini sevgililer gününde eşime yaptım. Eldeki malzemeden ancak o çıkmıştı napiim.Pandispanya yapmayı bile bunun için öğrendim. Marshmallowdan şeker hamuru yapmıştım hem de yapış yapış bi uğraştı. Yapmıştım yapabiliyordum ya noktayı koyma vakti gelmişti. Koydum. Pastacılık kariyerimi iki pasta bir kurabiye ile noktaladım.Çok sonra kızımın diş buğdayında da bu kez akıllılık edip basite kaçarak hazır şeker hamuruyla diş buğdayı kurabiyeleri yaptım. O kadar işte.Oldu mu sekiz. 

          Bundan bir iki yıl önce de  modelistlik,stilistliğe merak sarmıştım.Kaç tane “Burda” dergisi almışlığım var bu dönemde. Aldım gazeteleri kestim biçtim,üzerine koydum kumaşları neler neler yaptım. Yahu sweet bile yaptım ne diyeyim daha.Giyilemeyecek durumda olsa da tasarım mı tasarım işteJ Pareo türü bişey yaptım,türü diyorum çünkü türü işte anla canım. O kadeni güzel yani.Aynı kumaştan üstünü bile yaptım,giydim bile-evde tabii ki-, gazeteden kalıp olarak çıkardığım bebe pantolonuna ne demeli,oysa ki netteki hali çok güzeldi. Bu alanda bitmemiş olsun benim için nolur.Hobi olarak uğraşmak isterim.Neden burada kursları yok ki.Olmuyo bu iş internetten falan. Bu alandaki kariyer hayatıma son vermem için dikiş makinemin olmasını bekliyorum. Dikiş makinemle bi bebe bluzu yapayım tamamdır bu iş.Aaa sayılır mı bilmiyorum ama tütü falan yapmışlığımda var.Kuzenimin kızına yapmıştım sürprizdi.Sonra o da yapınca koydum bi kenara,çıkardığımda topalak bir şey olmuştu. Açılamayacak derecede dolaşmış ,saç yumağı gibi.Kardeş yani iyiki göndermemişim,kargoyla gelinceye kadar ne hallere girecek sen de kutuyu açtığında onun ne olduğunu bile anlamayacaktın.Napim ama suç ben de değilki bir  kumaşçıda kristal tül nasıl olmaz ki!E bu da dokuz. 
     BİTMEDİ TABİİ Kİ.KIZIM UYANDI:)
 

19 Mayıs 2013 Pazar

Geç olsun Güç olmasın...

    Artık kendi başına bayağı bayağı yürüyorsun,popo üstüne nasıl yumuşak düşüş yapılırı da kapmışsın tamamdır bu iş. Yürü be güzel kızım kim tutar seni.
    Yürüdüğün yollar daima aydınlık olsun.Vardığın her durakta ,dinlenmek istediğin her an da tıpkı şimdiki gibi babanla benim yumuşak kucağımız hep peşinde olsun.Yürü kızım ,dilerim ki hep güzel günlere yürü.

kelimeler1

Dadda;Baba
Adda;Anne
Ade;Annenin adı
Deel;Gel
Ab;Su
Abba;Abla
Edda;Selmoş Teyze
Huh hu hu;Köpek
Ah;Al
Aoo;Alo

ek gıda üzerine..

  Bu yazıyı uzun zamandır yazmayı istiyordum;fakat hem ek gıda olayını tam olarak oturtayım sonra yazarım,bir yaşına girsin sonra yazarım derken bugünlere kaldı.Aklımda kalanları yazayım bari:(
  Bebi ek gıdaya biraz erken başladı.Yaklaşık 4 aylıkken muhallebi  ve meyvelerle.6 aylıkken öğün kavramımız oturmuştu bile.Sanırım 7 aylıkken bir yumurtayı yiyebiliyordu artık. Ek gıda olayında dikkat edilmesi gereken en önemli olay çocuğun istediğinden fazlasını vermemekti bence. Evet diş çıkardığı dönemlerde hiçbir şey yemedi hatta 3 gün sadece mama yediğini biliyorum ama ağrısı sızısı geçince kaldığı yerden devam etti.Okuduklarımdan şunları süzgeçledim   ve uyguladım diyebilirim;
  1.Onu da birey olarak görmek,bazen canının hiçbir şey yemek istemeyebileceğini kabul etmek( Biz ebeveynler de her zaman aynı iştahla yemek yemiyoruz ne de olsa)
  2.Farklı türde yiyecekler sunmak,aynı şeyleri yapıp yapıp önüne koymamak(Farklı lezzetlerle ek gıdayı çekici hale getirmek gerek)
  3.Karışık,bulamaç halinde lezzeti olmayan yemekleri mümkün olduğunca sınırlı tutmak,en azından karıştırılan yiyeceklerin uygun türden olmaları gerekir(Kim yemek ister ki pilava karıştırılmış,yoğurt,pekmez,salata gibi kombinasyonları)
 4.Yemeği yedirirken güleryüzlü olmak,bol bol mis gibi olmuş gibi sözcükler kullanmak(Bu konuda bir deney yapılmış iki grup denek üzerinde. Hiç duymadıkları  bir sebze için birinci gruba "onu kim yemek ister ki,dünya daki en son şey olarak o kalsa yine de yemezdim" gibi sözcükler bilinçaltlarına işlenmiş.İkinci gruba ise çok lezzetli bir sebze olduğu yönünde bilgiler verilmiş. Ve iki gruba da o sebze sunulduğunda birinci grupta tadını lezzetli bulmayanların sayısı oldukça fazlayken ikinci gruptakilerin sebzeye karşı daha ılılmı oldukları görülmüş)Annem bamyanın hiç de güzel bir tadı olmadığını söyleseydi muhtemelen şimdi yemiyor olurdum.
5.Yiyecekle temas etmesine izin vermek(Bu dönem çocukları ya da bebekleri diyelim dokunarak,hissederek çevremizi tanımaya çalışıyorlar.)Eğer yediği yiyeceği elleyip,yapısını kavramazsa bu onu yabancı bir madde olarak algılamasına devam etmesine neden olacaktır.
6.Çocukların damak tadı,işte bunu unutmuşum ama sanırım 9.aydan sonra yavaş yavaş gelişmeye başlıyor.Doğal olarak bu döneme kadar bir yiyeceği yemezse sevmediği için değildir. Başka bir nedeni vardır.Bu nedenle vazgeçmeyip 10 gün sonra aynı yiyecek tekrar denenmelidir.
7.Açıkçası alerji olayına ben fazla dikkat etmedim ama üç gün kuralına uymak gerekiyor başlangıçta.Yani üç gün aynı yiyecek,üç gün sonra farklı bir yiyecek.Böylelikle alerji olursa,neden alerji olduğu anlaşılabilsin diye.
8.Kendi öğün saatlerinizde onu da mama sandalyesine koyup önüne yiyebileceği bir kaç yiyecek koyup sizin çiğneme hareketlerinizi görmesini sağlamak(Hatta bazen ben eline ekmek verip  kendimde ağzıma alıp çiğneme hareketi yaparak beni taklit etmesini sağlıyordum,evet evet çiğneme hareketi de taklitle öğreniliyormuş)
9.7.8.aydan itibaren gıdaları mümkün olduğunca blendırdan geçirmeden ezerek  yedirmek.Bu, iki yaşına geldiğinde hala yanımızda blendar taşımak istemiyorsak önemli.
      Yanılmıyorsam 7 aylıkken hatta daha küçük olabilir ekmek içini önüne koyduğumuzda kendisi çiğnemeye çalışıyordu. Sonra kaşar peyniri aynı şekilde vermeye başladık.Sonra yumurtanın beyazını,krepi,köftesini,muzu,minik minik kıyıp yuvarlak yaptığım kuru kayısıları,incirleri)
10.Düzenli bir öğün sistemi oluşturmak.
11.Yine benim uygun görerek yaptığım bir olayda 9.ayda tuz ve baharatlara başlamak oldu.Kimyonu hemen hemen her yemeğinde kullanıyordum ama biraz acılara da başladım.İyotun beyin gelişimi için önemi,baharatların damak tadı oluşturmaktaki rolü nedeniyle başladım. Hem de alışsın dedim. Her şeyden çok azda olsa veriyorum. Abur cubur haricinde.
    Sonuç olarak benim için önemli olan mümkün olduğunca az abur cubur tüketen,neyi ne kadar yemesi gerektiğini bilen,fazlasını istemeyen,zararlı maddeleri bilen bir birey olması.Ama tabii ki bunu zaman gösterecek. Bu maddelerin hepsini de mümkün olduğunca uygulamaya çalıştım.Şimdilik yeterince yiyen,sorun çıkarmayan bir kızım var. Bilmiyorum belki çocuğun kendisinde de biraz yemeye istek ve eğilim olmalı.Bizim ki böyleydi ben de sadece destekledim belki. Bunları yapmasam da yine de aynı olacaktı belki bilmiyorum. Konu çocuk olunca  okuduklarınız,teoriniz boş oluyor bazen.Özellikle de en çok deneyimlerden yararlanıyorum ben." BEn bu yanlışı yaptım sen yapma" diyenlere bol bol kulak veriyorum. Uygulamaya geçiriyorum."Hiç takılma yemiyorsa bırak,yemesin sonra yer" diyenleri dinlemeye çalışıyorum. "İkinci çocukta hiç o kadar düşünmüyorsun,takmıyorsun o da aynı büyüyor" diyenleri dinliyorum.Bir de bir Öğretmenimiz var ki 55 yaşlarında çocuklarını yetiştirmiş diyor ki;Üzülmeyin üzülmeyin öyle de böyle de büyürler,siz yaşlanırsınız,zaman olur ki bu üzüldüğünüz günlere yanarsınız.Yese de yemese de sırf bu etkenden dolayı büyümeyen insan görmedim. Başta ben büyümezdim.
    Kanal D 'de bir diyetisyen demişti ki yemediği için büyümese yerde upuzun yatan Afrika'daki insanlar büyümezdi.Günümüzde asıl sorun yememek değil,fazla yemek! diyerek ek gıda olayını kapatıyorum.
           AMA YİNE DE BELLİ ETMESEM DE YETERLİ YEMEMİŞSE O GÜN itiraf ediyorum ÜZÜLÜYORUM.(Ah annelik ah!)

3 Mayıs 2013 Cuma

Anleea,14. ay mektubu...

           Uzun zamandır yazamadım, yazamadığım için neler yaptığını özür dilerim senden güzel kızım.Aslında çok bölük bölük yazdım da hepsi de kayıtlı da,  yarım yamalak olmasın diye yayınlamadım. Bazen düşünüyorum da buraya yazdıklarım belki birgün silinip gidecek.Sonra da diyorum ki sana  hatıra kalacak anı kitabı yaptırırım(o zamana kadar silinmeyeceğinin garantisi olmasa da)
        Bugün annleea dedin,evet evet benim tepki vermemi istediğin zaman bilinçli olarak söyledin.Bir  şeyler söylüyordun da bu öyle değil;farklı.Anlee,anlee deyip duruyorsun.Baba,dede,mamafalan diyordun hatta bazen baban ismimi söylediğinde söylemeye çalışıyordun da bu sefer ki farklıydı.Ben anne olduğumu hissettim,çok güzeldi hep yap bunu,sevindir şu anacağızını.
        Bahar geldi,sokak günleri başladı.Sen de bu günlerin hatırına hiç eve girmek istemiyorsun.Tamam güzel de yavrucuğum,bizim bi evimiz var,kendini temizlemeyen,kendi kendine yemek yapmayan,çamaşır yıkamayan cinsten.Tam bi park delisi oldun.Evin yakınlarında bir park var,markete,çarşıya nereye gidersek gidelim oradan geçiyoruz.Yok oradan geçmesek bile başka bi parka mutlaka takılırdık da zaten neyse bir giderken bir eve dönerken mutlaka o parka uğruyoruz. 10 ila 15 dk. sallanıp 3-4 kez kayıp ancak çıkabiliyoruz;zira sen bisikletinde(Ebeveyn kontrollü bisikletlerden aldık sana,pek bi seviyorsun.) bile ayağa kalkarak bu isteğini mutlaka dile getiriyorsun.Hayır sanırım yerini de ezberlemişin oranın,bebek arabasında olsan da arkan dönük olsa da görüyorsun.
      İnsanlara,hayvanlara kısacası nefes alan her varlığa bayılıyorsun.
      Yürüme olayına gelirsek ay yok yani,yürüme olayını  anneden babaya gitmek olarak algıladın galiba ama yanlış yoldasın yavrucum.Emekleme olayında ki kadar tembelsin.Yürüyorsun,bazen koltuktan elini bırakıp gidebiliyorsun,benden babaya,babadan bana süper geliyor gidiyorsun da o kadar. Tembelsin kuzucum,koala modunda çalışıyorsun.Emekleme de ise hızlı gonz ailesiyle yarışır durumdasın,geç farkettin de bu olayı tadını mı çıkarıyorsun bilemedim.Ama iki ayak üzerine çıkmayı başarabilirsen,balkonu sana açacağım bilesin.Yoksa yok.
      Yeme düzenin aynı.Sabah,öğle,ikindi,kuşluk,akşam . Aman bozmayalım emi.Araya giren dişler de yemiyorsun e ben de zorlamıyorum;ne de olsa ben de hastayken yemek yemek istemiyorum.Her zaman aynı iştahta olamayız zaten.Sağlıklı beslenmene  dikkat ediyorum,haftalık menü belirleyip onları yapmaya özen gösteriyorum.
     Uyku düzenin de benzer şekilde devam ediyor.Pek bi takıntısız annen,uyursa uyur modunda da sabah erken kalkarsan çıldırışlar da.Genelde akşam 22 gibi uyuyorsun,sabah da bazen 7,7,30,8,8,30 gibi kalkıyorsun.Genelde 8 ve 8.30 gibi kalkıyorsun.Daha erken kalktığında annen çıldırış moduna geçiyor,her ne kadar  sakin olsa da aslında o gün robota bağlıyor. Neyse ki çok nadir 6,6.30 gibi uyanıyorsun da annenin akıl sağlığı korunuyor. Gün içinde genelde tek uyku uyuyorsun,o da değişiyor.1 saat,1,30 saat,2,00 saat bu aralıkta. Her insanın uyku ihtiyacı farklıdır,her insanın günlük uyku ihtiyacı da değişebilir diye düşünüp  çok erken kalkmadığın haller dışında çoook güzel geçinip gidiyoruz.Bu arada gece 4 te kalktığında oluyor tabii ki.Bi de sadece baban evdeyken 10.00 da kalktığında.Anlamıyom bu işi hiç.Hişşş bana mı gareziniz yahu.
   Böyleyken böyleee...Sen uyanmadan bitiricem bu kez.
   Yahu şu zaman yavaşlamaz mı biraz.Bi bakmışım 10 yaşına gelmişin mi olacak.Ya ben 41 mi olmuş olucam.Hafta sonu veli toplantısı var,geçen haftasonu gün vardı...Çok hızlı çok..Bi de ağır kanlı bir yerde yaşıyoruz,ya bir de İstanbul'da olsaydık bilemiyorum.
      

5 Mart 2013 Salı

1.yaşın kutlu olsun melek yüzlü kızım

   Tarih 5 Mart 2012. Ankara bembeyaz. Saat, akşam 20:55.Ve sen geldin hayatımıza güzel kızım.Beni anne,babanı baba sıfatına kavuşturdun. Bahara açılan pencerem.İyiki sen geldin.
   Tarih 5 Mart 2013.Doğduğun yer değil de büyüdüğün yerdeyiz. Ve yine ve bu yıl ilk kez burası bembeyaz. Aradan tam bir yıl geçmiş,31 yıllık ömrümde çok değerli,neşe dolu,deli dolu 1 yıl.
   Yazmak istediğim gönlümden geçen öyle çok kelime vardı ki aslında,ama yazamıyorum,yazılacak gibi değil sana olan duygularım.Seni çok seviyoruz,çok seviyoruz.İyiki doğdun.Nice yaşlara.Sağlıkla,mutlulukla,huzurla,hep birlikte.

20 Şubat 2013 Çarşamba

6-12 ay kullandıklarım-kullanmaya devam ettiklerim...

1. Yürüteç; Bu konuda  iki farklı görüş var.
Uzmanların söyledikleri yürüteç kullanılmaması gerektiği yönünde. Yürüteç kullanıldığında bebekler yürümeyi değil yürüteci sürmeyi öğreniyorlarmış.Hatta yürüteç kullanan bebekler koltuklatından tutulup yürütülmeye çalışıldığında parmak uçlarıyla sanki itmeye devam ediyor gibi oluyorlar. Gerçekten de dikkat ettiğimde yürüteç içinde adım atmadığını sadece yürütece yön vermek için ayaklarını halının üzerinde sürüdüğünü de bizzat gördüm.Bu durumda bebeklerin yürümelerini geciktiriyormuş.Öncelikle öğrendikleri yanlışı unutup yerine yeni bir öğrenme koymaları gerekiyor.Yani hiç yürütece konmayan bebeklerden bir adım gerideler.Bunların pek çoğunu  yürütece  koymadan önce de biliyordum.
İkinci görüş ise;yürütece koyarsan bebeği,o kendi kendine etrafı incelerken sen de ev işlerini,okul işlerini halledebilirsin. Aynı zamanda yürüteçle ulaşabileceği mekanları kontrol edip oralardaki tehlikeli eşyaları kaldırıp yahut güvenli hale getirip aklının onda kalmasını engelleyebilirsin.Bu da  etrafında bebeğini bırakabileceği birileri olmayan annelerin görüşü.E haliyle ben ikinci görüşe giriyorum. 6,6 buçuk aylıktan önce omurga yapıları tam olarak yürümeyi desteklemediği için yaklaşık 7 aylıkken yürütece koymuştum.10 aylık civarında emeklemesini çok istediğim için yürütece koymamaya başladım. Oyuncaklarını dağıtıp bebiyide yere oturtuyordum. Sonra da emeklemişti işte. Şimdilerde rahatlıkla tutunup kalkıyor,emeklediği içinde çok nadir yürütece koyuyorum. özellikle ev süpürürken falan. Emekleyerek her yere giriyor.Çekmeceleri döküyor,gereksiz yerlerde(sandalyeyi kendine çekerek gibi) ayağa kalkmaya çalışıyor,çöpe gidiyor,ne bulsa ağzına atmaya çalışıyor vs. İşte bunun için işim varsa ve ilgilenemeyeceksem yürütece koyuyorum.Yürüteç gerekli mi? Bizim yürütecimiz kuzenimizden,Kaoşun.Olmasaydı alır mıydım,bilmiyorum.Ama bence o altı yedi aylık dönemlerinde ona özgürlük sağlıyor. Anne içinde az biraz rahatlık oluyor. Bence çok da bir problem yaratmıyor,fazlaca konulmadığı müddetçe ki onca çocuk yürüteçle büyüyor da hiç bi şey olmuyor.Annem 30 yıl önce beni de koymuş,bişey olmamış. Yaa neredeyse insanlık tarihi kadar eski bu yürüteç meselesi:)))
Bu arada bizimki Pilsanın bir modeli.Mamalove. Kademeli. Kademeli olması çocuğun boyuna göre ayarlamanız açısından önemli.Bir de önünde mama sandalyesinin önündeki yer gibi genişçe tepsisi var.Üzerinde org falan vardı biz çıkardık. Şimdi orası boş ve oldukça işlevsel. Kahvaltı yaparken filan,o önceden yapmış olmasına rağmen bir şeyler yemek istiyorsa önüne koyuyorduk,bir de oraya kitap falan koyup onunla ilgilenmesini sağlıyorduk.Tepsilisi güzel yani,işlevsel.

2.Mama sandalyesi;Bizimki yine kuzenimizden bu sefer ki Egoşun.Kraft marka. Biraz irice kendisi. Çift tepsili,kademeli,silinebilir naylon kumaş.
             Özelliklerin kullanımı açısından baktığımızda açıkçası yükseklik kademesini hiç kullanmadık,yüksekliği bizim için ideal,sandalyeye oturduğumda rahatlıkla yedirebiliyorum(pek oturmuyorum ama)tepsisinin çıkarılıp masaya yaklaşma özelliği sanırım yok,hoş olsaydı da masaya ancak bizim sandalyeler sığıyor bebininkini sığdırmak oldukça zor:)Bu özellik olsaydı ilerleyen aylarda iyi olabilirdi;ancak ikeanınki gibi masaya sıfırlanabiliyorsa.
             Çift tepsili olma özelliğinden sözedersek;aslında önemli olan iki tepsi ya da tek  tepsi değil,önemli olan tepsinin yerinden çıkabilmesi.Tepsi bazen tabak görevi gördüğü için mutlaka yıkanması gerekiyor.Hatta her yemekten sonra mutlaka yıkanması gerekiyor. İşte bunun içindir ki tepsi çıkabilmeli,musluğun altında ohh mis gibi yapılabilmeli. Şimdi bizim  bir de ikea mama sandalyemiz var,bunun tepsisi bir adet ama çıkabiliyor;gayet kullanışlı.Çıkar yıka tak.
            Kumaşının silinebilir olması , olmazsa olmazlardan bence. Yıkanabilir olması falan değil,silinebilir olması önemli. Her yemek olayından sonra silmek gerekiyor çünkü.
            Mümkün olduğunca girintili çıkıntılı yeri olmamalı ki oralara yiyecek kaçmasın;çünkü sözkonusu bebeğin yemek yemesi olunca o minik eller her yere girebildiği için en ufak noktalara dahi yemek bulaşabiliyor.
            Emniyet açısından pratik olması adına,bacaklrının arasındaki tutucunun olması da önemli bence. Sadece emniyet kemeri ile olabilecek bir şey değil. Hem her seferinde emniyet kemerini bağla,çıkar pek pratik gözükmüyor.Bebeği de sıkar bu olay. Bu aparat olduğu için(zaten çoğu mama sandalyesinde vardır diye düşünüyorum)hiç emniyet kemeri kullanmadım. Ancak bu aparatın bebeklerin rahatı için bacaklarını sıkışturmaması gerekiyorr. Bazıları çok dar olabiliyor çünkü.
           Yatış kademeleri;bazı modeller 0 aydan itibaren kullanılabiliyor.İlk 5 aya kadar anadizi şeklinde sonrasında mama sandalyesi olarak.Bunların yatış pozisyonları da tam yatarlı oluyor. Yani böylece ayrıca anadizine ihtiyacınız kalmıyorAslında güzel bir özellik Chicconun böyle bir modeli olduğunu biliyorum.Bir de Kraft'ın dondysi var bildiğim.Şu hem beşik hem mama sandalyesi olan modeli.Bunların dışında pek çok markanın da vardır. Chicconunkine bizzat bakmıştık.Gayet kullanışlı.En çok tutulan Chicco Poly modelinin tam yatarlısı şeklindeydi. Anadizi almak istemiyorsanız kullanışlı olabilir. Ancak dondolino için biraz hantal ve zahmetli diyorlar ben görmedim,yorum yapamayacağım.Ancak sallanmadan uyumayan,gazlı bir babağiniz varsa uygun olabilir.Kumaşı silinebiliyor mu?Yüksekli ayarı yeteli mi?Çıkarılabilir tepsisi var mı bilmiyorum.Bunlar varsa kolaylıkla yerinden hareket ettirilebiliyorsa uygundur bence.
          Tepsi üzeri oyuncak;bizim kullandığımız da olan bir özellik;ancak ben oyuncakları hiç takmadım.Bence mama sandalyesi yemek yemek içindir.Oyuncağa gerek yok yani.Hem bebekte yanlış bir algı oluşturabilir. Oyun oynayacaksak da fırınla,tencere tavayla oynuyoruz.Ya da şarkı falan söylüyoruz.Özellikle buzdolabı süsleri oldukça kurtarıcı oluyor kriz durumlarında:)
         İkeanın mama sandalyesi için oldukça kullanışlı ve yeterli diyebilirim.Yalnız bebek çok iri bir bebekse sığmayabilir.Kızım 11 kilo civarında ve şimdilik çok rahat gözüküyor;ancak sadece dik pozisyonda olduğu için 6 aylıktan sonra içine oturtulabilir. Anadiziniz varsa ve 4 aylıktan sonra ek gıdaya geçmişseniz bu aralıkta anadizinde idare edilebiliyor.Belki anadizinde durmadığı aynı zamanda çok dik duramadığı bir 15 günlük süreç oluyor onda da idare edebilim derseniz problem yok.6 aydan sonra bir süre minderiyle birlikte kullanılırsa daha iyi olur sanki. Bizimki şimdi minderiyle birlikte sığmıyor.Bu sandalyenin kurulumu,çıkarması çok pratik. Ayrıca yanınızda her yere götürebilirsiniz. Güvenlik açısından kemeri var ama çok basit bir kemer. Çook hareketli bir bebek değilse güvenliği yeterli.Zaten backlarının ara kısmında aparat var o yeterli.Temizliği açısından kumaşı falan olmadığı için hooop siliveriyorsunuz tamam.Pratik ve yeterli.Ancak hani mutfakta o sürekli içinde otursun ben de işimi falan yapayım,yanından sık sık ayrılayım diyorsanız belki biraz(ama az) güvenlik açısından sıkıntı yaratabilir. Ama ben bebeği mama sandalyesinde fazla tutmuyorum.Nasıl ki biz yemek masasında saatlerce oturmuyorsak onuda oturtmamalıyım diye düşünüyorum. Ama tabii yürüteçe koyuyorum:)))NApiim. Ya da yere.Daha güvenli ve daha zevkli bence.Oranın sadece yemek yemek amaçlı olduğunu düşünüyor olmalı ki mama dediğimde oraya yöneliyor.

 3.Dalin sıvı deterjan-yumuşatıcı; Önceleri dalan roxy kullanıyordum ve yumuşatıcıya bile gerek kalmıyordu.Ancak  leke çıkarmada pek etkili gelmediği için Dalin'e geçtim. Dalinin de çok farklı olduğunu söyleyemem.Mutlaka üşenmeden lekelenmiş olan çamaşırı hemen suya bastırmak gerekiyor.Özellikle ek gıdaya geçişle birlikte lekeli çamaşır sayısı giderek artıyor.Bunun için bazı dış kıyafetleri için leke çıkarıcı  kullanıyorum artık. Yoksa giyecek kıyafeti kalmayacak da:))Yumuşatıcı da yumuşatıcı işte aynı. Bazen bi iki çamaşını bizimkiyle yıkıyorum artık.İlerde vücudu alışamaz,alerji olabilir düşüncesiyle.

 4.Dalin şampuan;Doğduğundan bu yana Dalin kullanıyordum;ancak elimizdeki bitince Nönü'nünde Egoş içim geçeceği  parabensiz olduğu söylenilen  Johnsons baby'e geçmeyi düşünüyorum.Kepek falan olursa değiştiririm artık.Bir de kremli olması gerekecek gibi:)

5.Otribebe burun aspiratörü;Hala kullanmaya devam ediyoruz,çok memmunuz.

6.Chicco tırnak makası,tarağı,fırçası;Bebi çok kıpırık olduğu için tırnaklarını kesmekte ne kadar zorlansam da bebeklikten bu yana alıştığı için pratik bir şekilde kesebiliyorum.Tarak ve fırçadan da memmunum.Saçları uzadıkça daha iyi göreceğim.

7.Dalin açılı mama kaşığı;Böyle ağıza doğru açılı olanlardan.Kendisi tutuyor,yemekten alıyor hooop ağzına atıveriyor. Bebek için çok pratik bir icat. Dedesi çook önceden almıştı.Çatal ve kaşık set olarak.Vay be zaman ne çabuk geçmiş,dedesi de iyiki almış.

8.Nuby damla akıtmaz bardak;İçine suyu koyup ortalığa bırakıyorum.Akıtmadığı için devrildiğinde falan sorun olmuyor. Tutma kulpları da kullanışlı.Ancak biraz içine çektiği başlık kısmı kaba olduğu için ilk başlarda zorlanıyordu.Şimdilerde biraz daha alıştı.

9.Minik tencere-tava;Ek gıdaya geçişte minik tencere ve tava çok kullanışlı oluyor.Bir kap yemeği koca bir tencerede pişirmek ya da ısıtmak pek de kolay olmazdı sanırım. İçi seramik kaplılardan almıştım.Migros'tan.Mor renkli.Çok şirinler. Memmunum.

10.Huggies gold bebek bezi; 10 aya kadar prima kullandıktan sonra, kuzenimin tavsiyesi ile Huggies Gold'a geçiş yaptım. Tam da diş çıkarıyordu bebi,pişik oluyordu,ishaldi,sırtına kadar kaka çıkıyordu.Huggies'e geçtikten sonra hiç sırta çıkma problemi yaşamadık.Sanırım arkasındaki lastik önlüyor. Pişik olayı da geçti;ama bezden önce geçmek üzereydi zaten.Şimdilik başka pişik olayı yaşamadık.Prima'ya göre biraz daha şişkin duruyor ve sanki daha az sıvıyı tutuyor.Çünkü sabah kalktığında neredeyse ıslak oluyor.Prima öyle olmuyordu ama.Genel anlamda memmunuz.

11.Pierre Cardin bebek arabası;Genel olarak iyi diyebilirim. Hafif, baston şeklinde ve pratik oalrak katlanıyor,arabanın bagajına rahatlıkla sığıyor,çift yönlü(çok da gerekli değil),Tentesi neredeyse tam kapanıyor(bebekken güzel bir özellikti),tam yatıyor,alt sepeti yeterli,sürülüşü iyi.Ancak biraz darlaşmaya başladı.Ön varı çıkabiliyor,ortamı daraltmamak adına hiç takmadık diyebilirim.Genel anlamda pratik yani. Biraz dandiklik yapabiliyor arada o kadar da olur. Bu da Egoşumuzun.Alsaydık,Chicco liteway alacaktım;araştırmalarım sonucu benzer özelliklerin olduğu bir kullanışlı bir ürün. Yalnız sanırım çift yönlü kullanılamıyor(o da sadece güneşli günlerde gerekli olabilen bir özellik ama bu seferde tekerlekler sorun çıkarabiliyor sürüm zorlaşabiliyor) bir de iki tekerleği tek olduğu için sokaklardaki ızgaralara takılabiliyormuş o da çok önemli değildi bence.
12.Sudocrem;Doğduğundan bu yana kullandıklarımdan.Yeterince iyi. Bunun dışında bazen unibaby kullanıyoruz. O da iyi gibi.Yani şöyle diyeyim ki;iki kez pişik oldu ikisinde de diş çıkardı. Bu dönemde  de pişik kremlerinin pek faydası olmadı;ama bunların dışında pişik olmasını önlemiş midir bilmiyorum. Pişik olduğu dönemlerde de her gün yarım saat kadar leğene oturtup oyuncaklarını da önüne verdim,çinko oranı yüksek bir kremle hametanı karıştırıp sürdüm,yalnız ikinci pişik olduğunda sudocrem kalmamıştı o olsaydı  belki de daha kısa sürede geçebilirdi yani.Son olarak da unibaby yenidoğan ıslak mendili kullaıyor olmama rağmen ıslak pamuğa geçtim,kakadan sonra mutlaka yıkadım. Dört beş günde geçti.Özellikle ikinci olduğunda neredeyse kesik şeklinde pişiği vardı.
  Bunların dışında Arzum'un kulaktan ateşölçerini kullanmaya devam ediyoruz.İyi gibi.Şüpheliyim. Nemlendirici olarak Medicana'yı kullanıyoruz ondan da memmunuz. Önemli olan su bitince durmalı bence. Bu da duruyor.Ortamı ıslatmıyor.Fazla çalıştırınca oda soğuyor bu da nemlendiricilerin genel özelliği sanırım.Zaten çok nadir çalıştırıyoruz.
12.Chicco Eletta oto koltuğu;Şu Ankara'dan yeni aldığımız. Çok fazla kullanmadığımız için çok fazla da yorum yapamam;ancak kullandığımız kadarıyla -en azından Ankara'dan buraya kadar geldik yani- yatış pozisyonu çok iyi,bebi içinde çok rahat etti, öyleki hemen uyumuştu.Yatış ayarını yapmak açısından da pratik.Kumaş yapısı da güzel,çıkabiliyor mu bilmiyorum.Emniyet kemeri ayarı kullanım açısından normal düzeyde. Yüksekliği gayet yeterli,hatta fazla bile.Bebinin başı değiyor dışarıdan içine koyarken o derece yani. Bebi içinde çok rahat ediyormuş gibi görünüyor. Ayrıca ferahlık açısından baktığımızda da gayet kullanışlı.Güvenlik sertifikaları da yeterli. Aradığım özellikler şunlardı;Yatış pozisyonu mümkün olduğunca fazla olsun(uzun yol çok yaptığımız için) ve kolay yatırılabilsin(baktıklarımız arasında iki model bu kadar iyi yatıyordu),güvenli olsun(römer gibi olamaz tabii ki ama yeterli),izofikse gerek yok(sürekli takıp çıkarmıcaz,emniyet kemeri de yeterli),biraz geniş olsun(içinde sıkılmasın) ve etrafı görebilsin.Kumaşı çok terletmesin(Kumaşı için de terletirse yazlık kılıf alırız artık.Zaten çok terleyen bir çocuk değil,bir de klima var nasıl olsa).

 Başka başkaaaa...Başka  aklıma gelmiyor şimdilik;ama gelirse ekleme yaparım mutlaka.


 

16 Şubat 2013 Cumartesi

gece gece fıstık ezmesi....

           Sevgili minnak'ın dün Selmoş teyzesinde öğrenme konusu fıstık yapmakmış. Ben sonumu bildiğim için fıstık yapmayı da öğrenmeyiversin canım demiştim oysaki:)
          Yeni bir beceri edinen  minnak bunu hemen uygulamak istemedi mi istedi tabiiki.Hemen dediysem öyle hemen eve gelir gelmez değil düşünmüş taşınmış genelde her yeni beceriyi uygulama saati gibi gece saatlerini seçmiş kendisi Bu saatin 4.30 olacağını nereden bilebilirdik ki.Gece gece önce bir iki mırın kırınla başlayan yatak içi kıpraşmaları giderek artınca,uykuya aç gözlerimizle(ben de neyime gerekse saat 6.45 de kalkıcak olmama rağmen 2 ye geliyordu yattığım)yanımıza alıverdik. Tabii minnak anneyle babanın güvenli sıcaklıklarında önce hafiften mayışır gibi olduysa da 5dk içinde gözler faltaşı kıvamında açıldı. Açılmayla birlikte kıpır kıpır fırıldak oluverdi kendisi.Yatağın dört kenarından toplayıp toplayıp yatırmaya çalışsakta kendini ikna edemedik. Tamam peki dedik,uyumucakmış saygı duyduk,çocuk merkezli eğitim dedik.(E onun gözleri faltaşıydı ama  benimkiler kapalı kutuydu canım.) Minnak'ı ortaya oturduktan sonra yarı uyur yarı uyanık uyumaya koyulduk. 5dk sonra her zamanki gibi minik parmaklar önce göze,sonra buruna,sonra saçlara doğru yol aldı,çekiştirildi,yolundu;En azından saçı,kulağı tanıyor diye sesimi çıkarmadım:) Sonra akşam yapmadıydı belki yapar deyip anne kişisi tarafından "fıstık" sözünün söylenmesiyle minnakta "fıstık" yaptı. Ayyy ne de güzeldi.Ne de tatlıydı,kerpeten parmakların fıstık diye yanakları sıkıştırması.Hemen ardından bebi kişisi tekrar fıstık yaptı.Evet evet kesin öğrenmişti. Bebi kişisi durmadı tekrar tekrar...Bir süre sonra bozuk plak olayına döndü iş. Bir de ne fıstık ne fıstık yengeç kolu fıstığı. İki minnak parmak arasına bir dirhem et parçası sıkıştırılarak suyunu çıkarıncaya kadar sıkarak fıstık. Canı acıyan zavallı anne kişisi yatakta kaçıcak yer aradı ama yoktu. Arkamı döndüm,saçıma fıstık,yanıma döndüm koluma fıstık,fıstık da fıstık işte oldum fıstık ezmesi. O ara nasıl olduysa hafiften içim geçmiş..Bir rüya gördüm bebi fıstık yapmaya devam ediyormuş,yüzümü hissetmez oluyormuşum,kıpkırmızı oluyormuş falan. Gözlerimi açtığımda bebi hala uyanıktı,tam 6.40'ta uyudu ben de 6.50'de kalktım. Ne geceydi ne geceydi. Tabii uyanık anne kişisi fıstık yapma olayından bi daha hiç bahsetmedi,özellikle babaya fıstık deyince ona yapmayınca bu beceriyi unuttursa da olurdu.
    Çak çak yaparken de bazen kafaya kola çaktığı oluyodu da gelen gideni aratırmış bu bir .
    Bu minnağa hamur yoğurmayı falan  hiç öğretmemeli,mazallah gece gece ekmek yapmaya falan kalkar bu da ikiii.(bu yazı perşembe gününe aittir bu da üüüç)

11 Şubat 2013 Pazartesi

Veni,vidi,gezi,mezi...

              Gittik,gördük,gezdik,geldik.........Bir tatili daha hızlıca bitirdik. Tatilimizin ikinci haftasında minnak kuzunun biraz daha iyi olmasının ardından Ankara yolculuğuna çıktık. 6 günlük kısa bir tatil yaptık. Pek bir hızlıydı,hiç bir şey anlamadık.Şöyle ki en son bulaşık makinesini kapatıp çıkmıştım,geldiğimde aynı yerden devam ederken buldum kendimi. Sanki hiç zaman geçmemiş gibiydi. Evet çok yorulduk,evet eve dönünce bir sürü iş güçle boğuştuk;ama değdi mi değdi.Özlemişiz herkesi.Minnak kuzum unutmuş ananneyi dedeyi.Kalabalıkları önce pek yadırgamadıysa da sonraları arada bir huysuzlandı.Egoş'la oyunlar oynadı,Defdef'in minnaklığını şaşkın şaşkın izledi,bıyıklı dayının bıyığını gösterdi durdu,Annı abisini Eroş abisini Endoş abisini pek bi sevdi,Nönünün Melinin bebişlerine dokundu,bol bol oto koltuğu baktı,her gittiği yerde ne bulduysa tadına baktı,anannesinin mis mamalarını yedi,dedesine cilve yaptı,gezdi,gördü,yedi geldi........
           Minnak kızım bu tatil sonrası daha da bir büyüdün. Oyunlar yapmaya başladın bize. Baban başını sağa sola doğru yatırdığında sen de onun gibi yapıyorsun,eline verdiğimiz kapaklı nesnelerin kapağını açıyorsun,yerde bulduğun minik kırıntıları ben sana bakmıyorsam doğru ağzına götürüyor,eğer bakıyorsam bana uzatıyorsun,kitapları daha uzun süre inceliyorsun,çekmeceleri,kapıları açıp açıp kapatıyorsun,twinkle twinkle dediğim zaman bilgisayarı gösteiyorsun(devamlı bilgisayardan dinlettiğim için),masanın,sandalyenin altına girip çıkmaya uğraşıyorsun,kalemle yazmaya çalışıyorsun,kumandayla  kanal değiştiriyorsun,bardaktan su içmeye çalışıyorsun,kaşıkla bebeğinin ağzına yemek veriyor,kirpiklerini gösteriyorsun,aa bir de çok güzel mammmaamamm diyorsun.....Ve daha aklıma gelmeyen pek çok şey.
       Artık yeni bir oto koltuğu aldık sana. Chicco eletta.Buraya dönüşte uzuuun uzun uyuduğuna göre konforlu olduğunu söyleyebiliriz. Biraz kullan bakalım ona göre yorum yapayım. İyi yatıyor olması,geniş ve yüksek olması bu modeli seçmemizde etken oldu bakalım kullanıp göreceğiz. Güzel  yolculuklar yaparız inşallah,kazasız belasız.Bir de ikea mama sandalyesi aldık.Çok güzel oturuyorsun içinde,pek bir kibar. Oldukça kullanışlı ve pratik geldi bana. Hem gezmelere giderken yanımızda taşıyabileceğiz.Güzel mamaları güzel güzel yemen dileğiyle.
        Babişinin  dişi ağrıyormuş çok,uyumayı deneyecekmiş an itibariyle. Sabaha randevu almış söz dinlemeyip ağrının doruk noktasını bekleyen  songüncü babişin. Bu da tarihe not olsun babana.
        Minnak kuzu yeni bir dönem daha başladı ve bugün Selmoş teyzene bıraktık seni,görünce gülümsedin,ben de çok mutlu oldum.Selmoş teyzen unutmamış dedi,sevindim. Sanırım bu dönem her gün yarım gün ummum abin veya simoş ablanı görebileceksin biliyorum onları çok seviyorsun. Selmoş teyzeni de. Bakalım  hayırlı bir dönem olsun hepimiz adına.

30 Ocak 2013 Çarşamba

sadece alerjikmiş yahu....

    Güzel kızım bugünlerde çok hassas,çok sıkıntılı,pek nazlı..E haksız da sayılmaz kemik ete dayanmış,dışarı çıkmaya çalışmakta.4-5 gündür süren bu huzursuzluğa dünde ufak çaplı bir döküntü eklendi. Ne olduğunu tam bilemedik.Önce  boynunda sonra suratının bir tarafında sonra da  gövdesinde kızarıklıklar oluştu.Tabii internet çağı ebeveyni olarak google amcaya başvurduk ve tabii her zamanki gibi google amca eşliğinde hemen en acilinden bir senaryo oluşturduk:
    Bir kaç gün süren huzursuzluk,bir iki gün ateş(aslında çok yükselmemişti çok da kısa sürmüştü ama belki de yükselmişte olabilirdi belki de biz tam ölçememiştik),öksürük(aslında bu da yoktu ama ya biz duymamışsaydık ya öksürmüşseydi) ve sonuncusu da önce kısım kısım başlayıp sonra da birleşen kızarıklıklar(bizim kızarıklıklar jet hızıyla çıkıp birleşmişlerdi ama olsun var mıydı vardı) Google amca teşhisi koymuştu bile:Kızamık.1 yaş altında tehlikeli.Eskiden 9.ayda olan aşısı 12.aya alınmış.(Ama bunu araştırmadan önce kendimize gereken şekilde kızmıştık ;biz nasıl oldu da unuttuk ,yok yok sağlık ocağı unuttu bize söylemeyi bik bik bik bik...) Eee bu kadar akıl karıştırmadan sonra gözyaşı,stres,uyuyan bebeği uyandırıp hızla dooooğru acil.
Giderken:
-En fazla il merkeze gönderirler heralde
-Hastaneye yatırırlar heralde en fazla,en azından erkenden teşhis ettik ya....
-Bak doktora netten araştırdığımızı söylemeyelim,kızamık olabilir diye bilmişlik yapmayalım.Dicekler insanlar artık  netten bakıp bakıp kendileri teşhisi koyup gelio.
-Tamam tamam söylemeyelim,bakalım ne dicek.
   Acile vardığımızda hemen giriş yapıp odaya geçtik,doktor bey neyi vardı dedi:
-Böyle böyle,halsiz huzursuz galiba dişten dedik,bugünde böyle oldu.
-Bakayım(Gösterdik)
-Alerji olmuş.
-Alerji mi.
-Daha önce yemediği bir şey yedi mi
-Yooo
-Her şey alerji yapmış olabilir.Giydiği elbise bile. (Aslında yün yelekten sonra böyle oldu galiba  ama)
-Hımm,biz kızamık falan olmasın dedik(Demicektik ya gerçi  ağzımdan kaçtı:)
-Yok yok değil
----(iç ses)-Emin misiniz,daha iyi bi baksaydınız,googleden bi arasaydınız. 
-Öksürüyor mu.
-Hımm yoo,belki bi iki kere öksürmüşlüğü var.( o da ne zamandı bilemiyorum,acaba yenilerde miydiki,tamam itiraf ediyorum kendime şakacıktan gibi öksürmüştü ama ya şakacıktan değilseydi gerçi en fazla bir iki defaydı)
-Yo yo alerji endişelenmeyin.Şimdi bir iğne yaparız.Bir de şu şurubu alın bikaç gün içirin.
Babayla aramızda sessizce bir fısıldaşma;
-İğneyi yaptırmasak nolur ki
-Yaptırmalayalım
Doktora;
-Biz yaptırmasak bunu nolur.
-Durum daha kötüye gidebilir
-Hımm yaptıralım mı yaptıralım öyleyse (o arada iğne hazırmış bile)(nasıl bi güvensizlikse bizdeki ,doktor işte karşındaki madem güvenmiyosun niye götürüyosun)
Çok şükür yaptırdık da tin tin tin evimize döndük.Alerji şurubunu da vermedik ama:)
  Bugün kızarıklıklarımız gitmişti.Halsizlik,huzursuzluk devam edince il merkeze götürdük.Bi kaç gün önceden almıştık zaten randevuyu. Kan tahlili yapıldı,şükürler olsun temiz çıktı.İdrarı yarın vermeye çalışıcaz. Büyük ihtimal dişten dedi doktorumuz. Bugün de yanağı kızardı.İştahsızlık devam.Yine bir diş geliyor galiba. Google amca öyle diyor.
  Bir de damağında beyazlık vardı bugün baktığımda.Bakmadan az önce yoğurt yemişti aslında ama,yemiş miydiki ,acaba beyaz mıydı ya gerçekten,ben bi sorsam mı acaba Google amca ne der ki :))))Sağlıcakla..
  


      

27 Ocak 2013 Pazar

Tatiill...

   Minnak kızım,sınavlar,not girişleri,bu ay toplanış günümüzün ben de olması,senin diş sancıların derken burayı biraz ihmal ettik galiba.. Bir hafta sonra 11 aylık olacaksın.12 ye sadece bir kalacak.
   Şu aralar öyle huzursuzsun ki tatlı kızım,dişlerin seni öyle zorluyor ki bir kaç gündür pişik,ishal ve iki gündür de bunlara eklenen ateş bu huzursuzluğunun nedeni.Pişiğe karşı önce sudocrem,hametan,%40 çinko kremi hepsi tek tek,hepsi birlikte,ıslak pamuk,bol bol popo yıkama,akşamları uzuuun soluklu banyo yapma gibi bütün yöntemleri denedik.Olmadı.En son üç gündür bunların üstüne bir de bildiğin margarin sürdüm. Vee bingo olmasa da bingocuğu yakaladık. Önce düşündüm,sonra çok da mantıksız gelmedi hem denemekten ne çıkardı.Margarin zararlı olabilir miydi...Margarin kalp sağlığına zararlıydı evet de poponun kalbi yoktu ki. Sudocremden,hametandan daha zararlı olabilir miydi.Olamazdı;hametan yenemeyecek kadar zararlı iken margarin yenilebiliyordu sonuçta.Düşündüm taşındım yağladım balladım.Ohhh en azından popodan rahat et canım. Evet hemen tekrarlıyor pişik ama en azından bu süreç için rahatsın. Üst dişlerinden biri çıktı bir diğeri de çıkmak üzere bekliyoruz bakalım hayırlısıyla bi gelseydi. Babacığın Antalyaya rehberlik seminerine gitti,evet ya rehberlikçi olacakmış:))Rehberlik-çi??Ve biz bi kaç gündür senle ben,ediyle büdü,koala yavrusuyla annesi,yapışık ikizler ve ne kadar yapışık çift varsa öyleyiz.Sen kendini ben sanıyorsun.Ya da beni sen, karışık işler. Tek şu ağrıların az olsa da ben seninle yine yapışık olsam,yine hep ayakta dursam.Ama bunlar da geçecek biliyorum kuzucuk. Az biraz bişeyler yeseydin yüzümde güller açacak..
   Uykusuzluktan halüsinasyonlar görücem birazdan ya da daldan dala atlarken bi yerlerimi kırıcam he he anne espri yaptı:)) Ama şu aralar kitap sayfalarını çok güzel çevirip kendi kendine konuştuğunu,mama dediğini,benim minik tatlı prensesim olduğunu bildiğini,hoşuna giden durumlarda kahkahalarda güldüğünü söylemeden geçemeyeceğim. Bir de banyoda bacaklarına düşmüş olan  su damlalarını çimdik çimdik  elindeki oyuncak fincana doldurmaya çalışman görülmeye değer.Çok komik görünüyorsun.
  Bugün günümüz vardı. İroş,İpek böcüü,mehmiş abin seninle ilgilenmek istediler ama sen mutsuzdun. İroş ablan sana biberonunla su içirdiği için çok mutlu oldu.Sen de oyuncak bebek edasıyla içtin. Senin elinden tutup yürütmeye çalıştılar. Huzurun yerinde olsaydı çok seveceğin bir ortam vardı.Neyse hayırlısı,başka zamana artık.
  Minnak kızım sen uyanmadan şu evin işlerine bakayım,tatil neresinde bu yazının dersen ;yarının da:)

13 Ocak 2013 Pazar

Merak,neticesinde emek........

                 Minnak kuzu,dün akşam saat 23.35'te tam da  arkadaşlardan eve yeni gelmişken, onu yere bırakıp çantamı da biraz uzağına koyuvermişken,uykuya hazırlık yapma aşamasına geçecekken,tam da artık bu minnak emeklemeyecek demişken ; tini mini hanım edasında çantaya doğru önce eller, arkasından bacaklar şeklinde yürüyen köprü oldu.....Şükür bu da oldu.Şimdi yerlerde bu işi ilerletmeye çabalıyor. Biraz temkinli,çokça istekli....

Hay be merak sağolasın sana,bebekte olsa kız  işte çanta merakına yenik düşen minnağımı bile  emekletti.

10 Ocak 2013 Perşembe

Karıştırmaca,dökmece,ortalığa saçmaca.....

ce-ee
            Minnağı yürütecine koydun mu her yerde bulabilirsin.Mutfak çekmecelerini karıştırırken,televizyonu kapatırken,koltukların üzerine konulmuş ne varsa alıp yere atarken,ayakkabılığa yönelip ayakkabıları yemeye yeltenirken...
            Ben anladım ki bebek küçükken annenin çok zamanı oluyor ancak bu yeni hayatına alışırken zamanını pek de iyi kullanamayıp zamansızlıktan yakınıyor ama asıl bebek büyüyünce  yemeği,oyunu derken hakikaten fazla zamanı kalmıyor bir de tabii bu arada işe de başlamışşa zaman ne kelime.Velhasıl zamanı iyi planlamak gerekiyor bir işi zamanında yapmazsan vay             haline.Çamaşırlar fazla birikmeden yıkanmalı,ütü anında ütülenmeli,yemekler günlük zamanında yapılmalı,minnağınkilerin zamanı hiiç şaşmamalı mümkünse önceden planlanmış olmalı,mama sandalyesi anında temizlenmeli,önlükler yıkanmalı,biberonlar akşama hazırlanmalı,bulaşıklar hemen dizilip yıkandığı anda yerleştirilmeli ,temizlik zamanı fazla sapmamalı,yazılılar zamanında hazırlanmalı,okunmalı,notlar girilmeli...Bu liste uzayıp gider. Sevgi emektir. Minnakta sevginin kendisi olduğuna göre problem yok. Ben okuldan gelirken babanla pencereden bana bakıp kuş gibi çırpıyorsun ya kollarını işte okulun,hayatın bütüün yorgunluğunu dışarıda bırakıp öylece giriveriyorum eve. Bir öpüveriyorsun ya işte o an eriyiveriyorum. Şarkılarıma eşlik ediyorsun ya yüreğim kıpır kıpır oluyor. Kikirdeğim benim,ömrünce hep gülümsemen umuduyla.....

7 Ocak 2013 Pazartesi

10.ay...

      10  aylık oldun güzel kızım hem de iki gün geçti bile üzerinden. Klasik olacak ama hemen büyüyorlar derlerdi de yine de uzak gelirdi, vay be 10 ay olmuş.Bir de bakıcaz ki bir yıl olmuş. Artık yaşlandığımızı seninle bilicez.Yaşadığımızı seninle bildiğimiz gibi. Her anı'mız her anımız senile dolu ne güzel. Her gün biraz daha büyümüş uyanıyorsun yeni güne. Şu sıralar sanki daha dikkatlisin. Daha iyi dinliyor,daha iyi gözlemliyorsun. Espri anlayışın giderek gelişiyor.Dilinle biiiiivvv yapıp kahkaha atıyorsun, özellikle köfte yerken biz isteyince önce ağzımıza verecek gibi yapıp hooop ağzına atıyorsun. Gülerken gözlerinin içi gülüyor. Bazen ben kahkaha atınca sen de yalandan karşılık veriyorsun,ben de yalandan kahkaha atıyorum falan..Geçinip gidiyoruz.Karton kemirmeye bayılıyorsun e tabii artık eline vermiyorum. Çekmeceleri açmaya, karıştırmaya bayılıyorsun. Fırın kapağına ayrı bir ilgi duyuyorsun.Hangi davranışından sonra ödüllendireceğimizi biliyorsun,daha yapmadan alkışlamaya başlıyorsun. (bana ver dediğimde ,köfteleri ağzına atıp alkışlıyorsun hem ye hem alkışla ohhh, kızım yavrum anneye vericen ki alkış yapalım olmuyor ki:))Bir tane bez bebeğin var ona mama ver deyince,bebeğin ağzına kaşığı götürüyorsun.Kapaklı olan kutuların kapağını açabiliyorsun(tabii çok zor olmamak koşuluyla)Bunlar ilk aklıma gelenler işte.En çok sevdiğin ise biz saklanınca bizi bulmak.
      10.ay itibarıyla 10.300 civarı kilon.10.600 çıkıyor kıyafetinle 10.300-10.400 civarı işte.Şükürler olsun ki sağlıklısın.Hala iki diş ile devam ediyorsun. Yürüme çabaların biraz daha arttı,en azından koltuğa tutup kalkar pozisyona geçebiliyorsun.
     Yeniden belli bir rutin yakaladık sayılır.Yeni bir büyüme atağına kadar.En azından evde olduğun günler ve tabii ben de evdeysem:)Sabah 8.00-8.30 kalkıyorsun. 9.00 gibi kahvaltı yaptırıyorum. 11.30 gibi uyuyorsun. 12.30 13.00 arası uyanıyorsun.Meyve yediriyorum. 14.30 gibi öğle yemeği. 16.00 gibi yoğurt ve uyuyorsun 17.00 civarı uyanıyorsun. 18.00 gibi akşam yemeği. Akşam ya da aralarda mandalina suyu,incir gibi atıştırmalıklarla günü tamamlıyoruz.
    Yemek düzenimiz ise şöyle;
Kahvaltı; Peynir,yumurta,ceviz bazen sarımsak ezeceğiyle ezdiğim zeytin.Biraz tam tahıl ekmek içi. Yanında ıhlamur ya da papatya çayı. Bazen omlet. Yakında yulaf alıp ezip katmayı düşünüyorum.
Öğleye doğru; Meyve(Muz,elma,armut,cennet hurması) bazen 3-4 kuru kayısı. Bugün kuru kayısı,dut ve hurmayı haşlayıp püre yaptım bir kavanoz yedirdim ama çok tatlı sevmiyorsun.Hiç anneye çekmemişin bu konuda. Bir meyveyi hemen hemen yiyorsun. Muzu ısırarak yiyorsun. Diğerlerini hala püre yapıyorum. elmayı da ısıracağın günler gelicek elbet.
Öğlen;Çorba...Sebze,tarhana,yoğurt aklıma gelebilecek her çeşit.Mesela bugün beyaz tarhana ve ıspanak karışımı vardı. Dün ıspanak,bulgur(yaklaşık 45 mama kaşığı yedin evet saydım valla )yanında önceki gün yer elması,brokoli.Bulgur soğan,havuç,kereviz,irmik,karnabahar,yarma...Kış sebzeleri.Arada buzluktan kabak dolması,kabak yemeği,fasülye.Nohut,kuru fasülye.
Öğleden sonra;Yoğurt
Akşam;Öğlen ne yediysen ona uygun tamamlayıcı yemek,balık,köfte.Genelde öğlen yediğinden vermiyorum ki farklı gıdalar alabilesin diye.Bazen biz ne yiyorsak ondan veriyorum.Bazen salçalı,baharatlı veriyorum. Mesela bugün akşam nohut ve köfte yedin. Dün balık.(Çupranın çeyreğini yedin) Önceki gün köfteli bulgur pilavı....
Akşam atıştırmalık genelde bir kuru incir.
                                                         Yemiş mi yemiş.........
Yatarken bazen milupanın akşam tahıllarından muhallebi olarak,bazen de direk biberon maması olarak içiyorsun genelde bitirmiyorsun.
Gece bir defa mama alıyorsun.
Böyle işteeee.
                            O parmak var ya o parmak hiç inmiyor. İşaret parmağı olmanın hakkını fazlasıyla veriyor.

      

1 Ocak 2013 Salı

Hoşgeldin 2013...

           Hoşgeldin 2013,dilerim ki insanlık adına sağlık,mutluluk,huzurla gelmişindir.Dilerim ki 2012'nin savaşlarının  ölüm ko(r)kusu yoktur üstünde.Bebekler,çocuklar,yaşlılar,gençler...Tüm insanlığın barış içinde bir yıl geçirmesini diliyorum.İlk dileğim buydu senden.Hele ki geçenlerde bir haber karesinde, gözümün çekip belleğime yerleştirdiği savaş katliamından payını almış o minicik bebek görüntüsünden sonra en çok istediğim budur:Barış,barış,barış dolu bir dünya insalığı. İkinci dileğim ise açlıktan,yokluktan, ölümlerin olmaması.....Ne bileyim işte bu yıl böyle.Tüm insanlığın yüzünde şöyle kocamanca gülümsemeler olsa.Hayat telaşesi içinde herkes mutlu olsa...Biz de böyle olsak.Yüzümüzden ve yüreğimizden gülümseme eksik olmasa,mutlu olsak.Yetmez mi yeter.Sağlık ve huzurla dolu mutluluk. Sağlık demişken;
         Yıl 1999.Ben hastanede yatıyorum. Bacağımda kanamaya bağlı olarak bir kist oluşmuş.Ancak tabii bunun böyle olduğunu bulmaları günlerimizi aldı.Tahliller,tahliller falan filan.Tabii gittiğimiz yer onkoloji hastanesi olunca tahliller tahliller daha da bi uzadı da uzadı.Önce kanser hücreleri falan sanıldı,değilmiş neyse bunu başka zaman anlatırım. Onkoloji hastanesi gelenler,gidenler..Ve gelenlerden biri de daha önce burada uzun bir tedavi sürecinden geçmiş,kısmi olarak iyileşmiş Rahşan adında hiç unutmuyorum Hatay'lı bir genç kız 21 ya da 22 yaşında. Upuzun boylu; ama çok zayıf. Hastalığın son aşamasında. Tam olarak ne kanseri olduğunu hatırlamıyorum.Hatay'da tedavisine devam edilmiş,sonra tekrar kötüleşince son bir umut olarak tekrar gelmiş.Sedye üzerinde geldiğinde üzerinde incecik bir çarşaf vardı.Bembeyaz  yüzü çarşafın arasından görünüp kayboluyordu.Zayıflıktan dolayı gözü yuvasından dışarı çıkmış onun için sargılıydı.Öyle demişlerdi.Sedyeden hastane yatağına aktarılırken çığık attı.Ağrıyor diye.Dokunulduğunda felaket acı çekiyormuş.Kemikleri çok ağrıyormuş.Hiç konuşmuyordu,ağrılarından sanırım. Kız kardeşi hemşirelikte okuyordu. Yüksek doz ağrı kesici yapıyorlarmış. Annesi biliyoruz ama yine de getirdik demişti.Anne olmak,umut etmektir. Akşam üzeri odaya doktor geldi. Bir şeyler konuştu annesi ile. Gözüne baktı. Tam kapıdan çıkacakken Rahşan,ince,ürkek,tiz anlatamayacağım bir ses tonuyla "doktor bey biliyorum bedenim kaldırmaz ama bir şans daha son bir kez daha radyoterapi alamaz mıyım " demişti.Doktor tabii ki Rahşancığım tedaviye başlıcaz gibi bir şey  demişti. Rahşan, anestezi bölümünde okuyormuş ve her şeyin farkındaydı sanıyorum ki. Bir kez göz göze geldik umut doluydu bakışı."Son bir kez...."İşte bu söz hafızama öyle bir kazınmış ki... "Her zaman bir umut vardır"  Umut dolu bir yıl olsun.
      Kızımla birlikte,ailemizle,dostlarımızla,sağlıkla,huzurla bir yılı daha tamamlamak dileğiyle.